31

65 14 151
                                    

"Bekle!" diye bağırdığımda gölgelerin içine karışmıştı bile ki durdu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Bekle!" diye bağırdığımda gölgelerin içine karışmıştı bile ki durdu. Sanki bunu bekliyormuşçasına keskin bir duruştu. Önce başı omzunun üstünde, ardından da tüm bedeni ormanın içinde bize döndü. Beyaz boşlukları direkt olarak bana bakıyordu. Hayır, içime bakıyor. Beni görüyor.

Üzerimde gezinen tek bakış ona ait değildi. Bir mutfağın tatlı dolabına sızmış karınca sürüsü gibiydiler; yüzümü inceleyen ve yukarı ve aşağı ve sağa ve sola inip çıkan ve kayan yanmamış, yok olmamış, beyazlığın içine karışmamış taze ölü göz bebekleri.

Boğazımda tekrar toprak birikiyordu.

Her biri konuşmamı bekliyordu. Mezbek'in bedeni daha da yakınımdaydı. Beyazlar içindeki adam ise...

Sakince gülümseyerek bekliyordu.

Sadece bekliyordu.

Sonsuza kadar bekleyebilir gibi duruyordu.

Ben de beklettim.

Mezbek ve diğerlerine bakmam gerekiyordu. Bakışlarına karşılık beyaz boşluklarımı sunmam gerekiyordu. Ölü bedenimdeki hayalet titremeleri geçirmem gerekiyordu. "Ben dinlemek istiyorum," diye başladım. "Eğer, biraz bile olsa neden ve nasıl burada olduğumuzu biliyorsa bunu duymak istiyorum. Sizlerin de istediğini biliyorum, o yüzden, lütfen," dedim her birinin gözlerinin içine bakarak, "lütfen, bırakalım da konuşsun."

"Yalan söylüyor olabilir, bunu biliyorsun değil mi Kızıl?" dedi Mezbek sadece benim duyabileceğim bir fısıltıyla.

"Biliyorum, yine de duymak istiyorum."

"Öncelikle, bana Kont diye hitap edebilirsiniz ve hayır, bu bir aşağılama içermiyor. O kadar uzun süredir unvanımla çağrılıyorum ki artık ismimi anımsayamıyorum." Ve bizlere, ailesi katledilmiş kadının köklerle yeniden doğuşunu anlattı.

Bittiğinde dünya üzerindeki tüm kelimeler tükenmişçesine sessizlik vardı. Ne düşünmemiz gerektiğini bilmiyorduk. Neye inanmamız gerektiğini de öyle, elimizde başka bir inanç da yoktu hoş; anlamsızca geceleri dışarı çıkıp ışık görünce kaçışan hamamböcekleri misali yaşayıp giden ikinci yaşamımız boyunca bize tahsil edilen bir inanç olmamıştı ne de olsa.

Bir inançla gömülenler onu kaybederek uyanmıştı. Onların çoğu da zaten toprağın altında, bir daha uyanmamak üzere kendilerini köklerin en derinine bırakmış olanlardı; en son ne zaman gördüğümü hatırlamadığım ölüler.

"Yani..." diye söze başladı başımı kaldırıp bakmadığım birisi. "Hiçbir amacımız yok, öyle mi? Tamamen birisinin intikam hırsıyla yüzlerce yıl önce yaptığı bir lanetin sonucuyuz. Hiçbir vasfımız yok, geri gönderilmeyi unutulmuşuz, öylece, kimsenin umurunda olmayan bir avuç cesetten ibaretiz. Bu mudur yani?"

"Ben bu şekilde söylemezdim, ama evet, bu da bir bakış açısı sanırım." Kont'un sakinliği durumu olduğundan daha... basit (?) kılıyordu.

"Sen ne şekilde söylerdin öyleyse? Duyalım bakalım." Mezbek'in yanımda homurdandığını duyabiliyordum.

güne batanlar | tamamlandıWhere stories live. Discover now