Mert'in ağzından

34 14 2
                                    

Okuldan çıktıktan sonra Cüneyt'le parkın orada buluştuk. Bize sataşan çeteye haddini bildirecektik. Eski Sokak Lisesi'ndeyken de sürekli bize sataşırlardı. Ama dua etsinler artık orada değiliz de kendi borularını öttürecekler. Şimdi de onları zamanında nasıl dövdüğümüzü unutmuş tekrar bize kafa tutmuşlardı. İsterlerse 10 kişi gelsinler, Cüneyt'le işlerini görürdük. Ama bu sefer Cüneyt, işi sağlama almak için mahalleden bir arkadaşı çağırmış, gelirken de sopa getirmesini istemişti.

"Oğlum sopaya falan gerek yoktu. Biz halledecektik işte." dedim sigaramı ayağımın altında ezerken. "Belli olmaz, bunlar bıçakla falan gelirler. İşimizi sağlama alalım." dedi oturduğu banktan kalkıp köşeden bakmaya gitti.

Sırtımı banka dayayıp gözlerimi kapattım. Kavga etmeyi aslında hiç sevmiyordum çünkü birini dövdüğüm zaman hep aklıma babam geliyordu. Onun beni öldüresiye dövdüğü geceler, sırtıma inen kemerler, benim yüzümden anneme inen tokatlar, karanlık odalara kitlemeler... Gözlerimi açtım, derin bir nefes alıp o iğrenç adamı düşünmemeye çalıştım. Sonuçta bende onun eseriydim, ondan ne gördüysem şimdi aynısını uyguluyordum. Tek fark tüm sinirimi onun gibi küçücük bir çocuktan ve savunmasız anneden değil kendini kabadayı sanan serserilerden çıkarıyordum.

"Geliyorlar." dedi Cüneyt. Ayağa kalkıp karşı tarafa baktım, 3 kişi gelmişlerdi, ellerinde sopalar vardı. Bir elleri ceplerinde durduğuna göre orada da bıçak taşıyor olmalıydılar. Yüzlerinde de alaycı bir gülümseme, tuttukları bıçaklarla kendilerini bir şey sanıyor olmalıydılar. Geçen ay tuvalette ağızlarını burunlarını kırdığımızda nasıl yalvardıklarını unutmuşlardı anlaşılan.

"Ooo, beyler bakın burada kimler varmış." dedi çocuklardan biri. "Kim olacak bizim sokak çocukları." dedi diğeri. "Doğru siz sokakta kalıyordunuz değil mi?" diye de ekledi.

"Kesin lan sesinizi! Sizin çirkin sesinizi dinlemeye gelmedik." diye bağırdım. Sonra ellerindeki sopalarla üstümüze gelmeye başladılar. İki tanesi benim üstüme, diğeri de Cüneyt'e gitti. Bir yandan sopalarını tutuyor diğer yandan tekme atıyordum.

Biraz zaman sonra Cüneyt'in mahalleden arkadaşı da gelince birbirimize sopalarla girişmeye çalıştık. Tabii küfürler de havada uçuşuyordu. Bir yandan kavganın verdiği aksiyon hoşuma gidiyordu bir yandan da sırtıma yediğim darbeler de canımı acıtıyordu. Bir ara kafama bir darbe yedim, sanırım kaşım yarılmıştı. Artık herkese bir adam düştüğünden karşılıklı olarak birbirimizi bayağı hırpalamıştık. Dövdüğüm çocuğun artık kandan yüzü gözükmüyordu. Bir ara bıçağını çekti, deli gibi savuruyordu.

Cüneyt'le arkadaşının hali de benimle aynıydı. Gelişigüzel savrulan bıçaklar, sopalar, tekmeler, tokatlar, kanlar, küfürler kavganın tüm özeti buydu anlayacağınız.

Sonra birden siren sesleri gelmeye başladı. Kavga durdu, herkes etrafına bakmaya başladı. Çocuklardan iki tanesi hemen korkup parkın ters tarafına doğru kaçmaya başladı. "Hadi gidelim biz de." dedi mahalleden arkadaş.

"Bir dahaki sefere görüşeceğiz." dedi diğer çocuk ve o da arkadaşlarının peşinden burnunu tuta tuta koştu. "Hadi oğlum gidelim." dedi Cüneyt beni kolumdan çekiştirdi. Başıma aldığım darbelerden olsa gerek biraz bulanık görmeye başlamıştım ama iyiydim. "Tamam gidelim." dedim ve polisler gelmeden oradan tüydük.

Mahalleye gelene kadar arkamıza baka baka koştuk. Umarım polisler bir iz bulmazlar çünkü zaten sicilimiz doluydu. Yeni okuldan da atılırsak artık şehirde bizi kabul edecek okul kalmayacaktı. Cüneyt'le arkadaşına baktım yüzlerinde kan lekeleri vardı, karınlarına tekme yemişlerdi, gerçi ben de pek iyi durumda değildim. Ama siz birde karşı tarafı görün, hep öyle derler ya!

"Bir şey diyeceğim, kim polisi aradı ki?" dedi mahalleden arkadaş. "Bilmiyorum, biri görüp aramıştır herhalde." dedim. "Karşı taraf olmasın. Başımızı yakmak için arayabilirler." dedi Cüneyt. "Yok oğlum, onlar ödleğin teki. Kendi başlarını yakmazlar." dedim. "Ama yine de şu ihbar edeni bulalım, bir güzel uyaralım da bir daha kimsenin işine burnunu sokmamayı öğrensin." dedi Cüneyt. "Siz merak etmeyin benim polis merkezinde tanıdığım var, bulurum ihbar edeni. İcabına bakarız." dedi mahalleden arkadaş.

Sonra ikisiyle de vedalaşıp eve doğru gittim. Babam gece geldiği için evde kimse yoktu. Yüzümü yıkayıp birkaç parça eşyamı alıp bizim harabeye gidecektim. Eve neredeyse 1 aydır gitmiyordum, her yer pislik içindeydi. Evin bu halini görünce aklıma annem geldi, o olsaydı her yer mis gibi kokardı. Yaşadığımız cehennem hayatına rağmen annem her yeri cennete çevirirdi. Ah annem! Öyle güzel yemyeşil gözleri vardı ki! Vefat edeli 3 yıl olmuştu ama hala soğumamıştı yüreğim. Çünkü yaşarken de ölürken de mutlu değildi. Oysa ne çok hayalim vardı, büyüyünce onu dünyanın en mutlu annesi yapacaktım. Ama tüm hayallerimizde, yaşayamadığımız tüm mutlu anılarda onunla birlikte mezara girdi. O günden sonra da ben de yürüyen bir mezar oldum zaten. Annemden başka bu hayatta tutunduğum hiçbir dal yoktu.

Odama girip eşyalarımı aldım, yüzümü gözümü yıkayıp evden çıktım. Bizim harabe dediğimiz eve doğru yol aldım. Harabede şimdilik 5-6 kişi kalıyorduk, çoğumuz babasıyla kavgalı, ya da anası babası ölmüş çocuklardık. Tabii ki hayatla kavgalı tüm çocuklar gibi içe kapanık, kimseye eyvallah etmeyen bir yapımız vardı.

"Hoş geldin." dedi Yavuz kapıyı açarken. "Merhaba." dedim ben de. "Oğlum kavgaya girmişsiniz hiç haber vermiyorsunuz." dedi Kuzey ve koltuğuna iyice yaslandı. "Öyle önemli bir şey değildi." dedim, göz ucuyla Cüneyt'e baktım. Sessizce oturuyordu, anlaşılan yine ben yokken bir şeyler konuşulmuştu. Bizi burada pek istemiyorlardı ama ses de çıkaramıyorlardı. Genelde benim olmadığım zamanlarda Cüneyt'e bir şeyler diyorlardı ama Cüneyt bunları bana anlatmıyordu, ben de pek sormuyordum. Neyse yakında çıkardı kokusu.

"Ben yatıyorum." deyip odaya gittim. Odada iki yatak vardı, Cüneyt'le ikimiz burada kalıyorduk. Kuzey ve Hakan aynı odada. Yavuz ve Sinan da aynı odada kalıyordu. Sinan sadece evde kavga olduğu zaman gelir, onun dışında ailesiyle kalırdı ama onu sevdiklerinden yeri hep hazır olurdu. 6 erkek aynı evde kalınca doğal olarak çokta temiz bir yer olmuyordu burası. Gerçi bazen Kuzey'in bir akrabası gelip temizlik ve yemek yapıyordu. Ama çoğu zaman ev pislikten geçilmiyordu. Adı üstünde harabe. Başka nasıl olabilirdi ki!

UFAKLIK Où les histoires vivent. Découvrez maintenant