Ufaklık

36 13 3
                                    

Alarm sesiyle uyandım. Hemen kalkıp yüzümü yıkayıp giyindim. Annem de evde olmadığına göre kendime kahvaltı hazırlamak zorundaydım. Tabii ki bundan nefret ediyordum. Sadece bir tost yapıp afiyetle yedim.

Servise geç kalmamak için erkenden çıktım. Durağa geldiğimde bizimkiler gelmiş beni bekliyorlardı, her zaman erken çıksam da yine en son ben geliyordum. Biraz sohbet ettikten sonra servis geldi ve binip Müslüm Gürses şarkılarıyla okula geldik.

Sınıfa geldiğimizde her sabah olduğu gibi yine çok dolu değildi, sıramıza oturup lafladık. Sonra malum şahıs ve arkadaşları sınıftan içeri girip sıralarına doğru gittiler. Başımı bile kaldırmayıp gözlerimi sabit bir yere diktim.

Selim'in "Hayırdır, ne bakıyorsun?" demesine kadar sabit bir pozisyonda duruyordum. Bir an Selim'in baktığı yöne bakınca Mert'le göz göze geldim. Gözleri...

"Hiç, birine benzettiğimi sandım." dedi Mert bana bakarak. Ben sessizce önüme döndüm. Gerçekten çocuk benimle resmen oyun oynuyordu.

Tarih hocamız geldi, artık ders çalışmayı kafaya koyduğumdan pür dikkat dersi dinledim, not aldım. Ondan sonraki Coğrafya ve Edebiyat derslerinde de hocaların gözlerinin içine bakarak dersi dinledim. Belki sözlü notlarım falan yüksek gelir umuduyla.

Öğle arası olduğunda bizimkilerden ayrılıp ödünç aldığım okuma kitabını kütüphaneye iade etmeye gittim. Raflar arasında kitap ararken karşı rafta bir çift siyah göz görmemle irkilmem bir oldu. Az daha çığlık atacaktım. Olamaz. Olmasın lütfen.

"Şişttt." dedi parmağını dudağına getirip sus işareti yaptı. Sonra yanımdaki rafa gelip kitap arıyormuş gibi iyice yanıma sokuldu.

"Ufaklık, beni gördüğüne sevinmedin mi?" dedi fısıltıyla, aynı zamanda da yüzünde eğlenen bir ifade vardı. "Yaa, çok sevindim." dedim ben de. "Seni o adamdan kurtardığımı unuttun galiba, olmadı ufaklık." dedi sesini biraz yükseltmişti."Bana ufaklık falan deme!" diye çıkıştım, hiç oralı olmadı. "Bir de bana 'ayı' demiştin. Şimdi hatırladım." dedi. "Az bile demişim." dedim sinirli sinirli. "Ayrıca seninle daha önce karşılaştığımızı da kimseye söyleme! Tamam mı?" dedim sesimi uysal bir tonda çıkarmaya çalıştım. Çünkü gerçekten kimseye söylemesini istemiyordum.

Alaycı bir şekilde dudaklarını büzdü. "Alınıyorum ama ufaklık daha önce karşılaştığımızı neden saklayalım ki?" dedi. "Kimseye anlatmadım o olayı, arkadaşlarımı telaşlandırmak istemiyorum."dedim. "Anladım, sen borcunu öde, ben de kimseye anlatmam." dedi fısıltıyla karışık. "Benim borcum falan yok." dedim ve yakınlığındam rahatsız olup rafların sonuna doğru gittim ama hemen dibimde bitti. "Borcun var, bir iyilik yapmalısın bana. Yoksa-" dedi ve sustu. "Yoksa ne?" dedim. "Boşver, elbet borcunu ödeyeceğin gün gelir." dedi ve çıkışa doğru gitti, sonra aniden arkası dönüp "Ufaklık." deyip göz kırptı sonra da çıktı.

Ben de öylece raflarda kalakaldım. Ufaklıkmış, 'ayı' işte ne olucak. Umarım dün polisler tutuklamıştır da seni biraz akıllanırsın. Uyuz. Ukala. Gıcık. Pislik. Sinir oldum ya. Kendini beğenmiş, ayı.

Kitap seçip ödünç aldıktan sonra kantine bizimkilerin yanına gittim. "Noldu, sis." dedi Deren yüzüme garip bir merakla bakıyordu. "Nolmuş ki?" dedim anlamamıştım. "Yanakların pespembe olmuş, koştun mu?" dedi. Bir an Mert'in karşısında da yanaklarım kızardıysa diye düşündüm, umarım olmamıştır çünkü utançtan yerin dibine girerdim. "Koştum evet." dedim kestirip atmak istiyordum bu konuyu yoksa daha çok kızaracaktım.

"Şu çocuk deli ediyor beni." dedi Selim. "Hangi çocuk?" dedik Derenle aynı anda. "Şu Mert midir nedir?" dedi. "Boşver ya bize ne." dedim önemsiz olduğunu göstermek için. "Öyle de, sanki gözü hep bizim üstümüzde. Bir daha yakalarsam kavga çıkartıcam." dedi Selim. "Aman hiç bulaşma, onunla kavgaya girilmez." dedim bir an düşünmeden konuşmuştum.
"Niye öyle dedin ki?" dedi Deniz ilk defa konuşmuştu ve bu da beni yakalamak için olmuştu. "Yani, şey, serseri gibiler ya o yüzden dedim." "Anladım." dedi Deniz ama pek tatmin olmamış gibiydi. Çünkü halimden bir şey sakladığımı anlıyordu, sonuçta kardeş gibiydik. Birbirimizi bizden iyi tanıyan yoktu.

Öğle arası bitince sınıfımıza gittik. Felsefe dersinden sonra boş ders oldu ve öğretmenler eve gidebileceğimizi söyledi. Biz de geçen konuştuğumuz kafeye gittik, eğlendik, güldük. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyordum.

"İstersen seni eve ben bırakayım." dedi Deniz Deren'e. Selim'le birbirimize baktık, Selim bana bir şey çaktırma der gibi göz kırptı. "Sare, sen tek başına gidebilirsin değil mi?" diye sordu Deniz. "Gidebilirim." dedim. Deniz'in tam olarak ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım, neden durup dururken Deren'i eve bırakmak istiyordu ki? Yoksa uzun zamandır düşündüğüm şey gerçek miydi? Aman tanrım lütfen olsun.

"Tamam o zaman, görüşürüz." dedi Deren ve Deniz'le yanımızdan ayrıldılar. Selim'e döndüm, "Ne oluyor?" diye sordum, çünkü erkekler böyle şeyleri aralarında konuşurdu. Sonuçta ben Deren'le çok yakındım ve Deniz bu yüzden bana anlatmamış olabilirdi. Ya da onunla dalga geçeceğim için de anlatmamayı tercih etmesi normaldi. İkimiz de asla âşık olmayacağımızı söylemiştik. Şimdi Deniz bu sözden cayıyor muydu?

Selim sessizce durup gülümsedi. "Söyleyemem, ama yakında öğrenirsin zaten." dedi. "Düşündüğüm şey mi?" diye sordum. "Ne düşündüğünü bilmiyorum ki?" dedi. "Seliim!" dedim kızıyordum artık. "Tamam tamam, sanırım düşündüğün şey. Ama sakın çaktırma." dedi. "Tamam o iş bende merak etme." dedim. Sonra beraber çıktık ve evlerimize gitmek için dağıldık.

Je hebt het einde van de gepubliceerde delen bereikt.

⏰ Laatst bijgewerkt: Apr 05, 2023 ⏰

Voeg dit verhaal toe aan je bibliotheek om op de hoogte gebracht te worden van nieuwe delen!

UFAKLIK Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu