Bölüm 35 - Söz Ver Emma

2.7K 126 11
                                    

Çok çok yorum, çok çok oy! Keyifli okumalar! :)

"Dimitri ve Charles arkadaşlardı. Dimitri ondan küçüktü, kabul ama bu birlikte iş yapmalarına engel değildi. Onu hatırlıyorum. Sarı saçları, mavi gözleri vardı. Ne zaman ağzını açsa heyecandan yanlış bir şey söylerim diye çekinirdi ondan. Şimdi sen söyle, Charles böyle birini neden öldürsün? Hem de annesiyle beraber?"

"Sen hiç mi onu tanımadın? Savunmasız birilerini öldürecek kadar gözü dönmüş biri mi benim kardeşim? İftiraydı! Tıpkı Pietro ve Charles'ın oynadığı oyun gibi birileri de Charles'a oyun oynadı. Onu bitirmek istediler. Charles'ta bunu yapanları bulmak için suçlamaları kabul etmek zorunda kaldı. Maxim seni ilk kaçırdığında Charles'a inanmak yerine ona inandığın için adam sustu. Seni affedebileceğimi asla sanmıyorum güzellik. Şimdi vicdanın da seni affetmeyecek!"

*

Duyduğum şeylerin ağırlığı bir taş gibi oturmuştu yüreğime. Daha ne kadarını kaldırabilirim diye düşünürken ben o taşın altında ezildim. Ezildikçe ezildim ve bir daha ayağa kalkabileceğimi de sanmıyordum.

Bir yalan yüzünden sevdiğim adamı oğlumuzun ölümünden mesul tuttum. 

Bir yalan yüzünden onu suçladım.

Berbat bir insandım! Kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen, kimsenin acısını görmeyen bir aptalın tekiydim. Tanrım! Nasıl bu kadar kör olabildim? Görmem gerekirdi, onun acısını görmem, paylaşmam gerekirdi. Bu acının altından birlikte kalkmalıydık. Bunun yerine onu terk etmiştim. Lanet olsun!

Ricky beni üzerime yıktığı düşüncelerimle baş başa bırakırken hala telefonda konuşan Charles'ın yanına gitti. Ona bir şeyler söyledikten sonra malikaneden ayrıldı. Charles telefonla görüşmesini bitirdikten sonra yanıma geldi ve arabaya binerek yola çıktık. Bedenim Charles'ın yanındaydı fakat ruhum Ricky'nin gerçekleri anlattığı yerde kalmıştı. 

"Sen benim en yakın arkadaşımı vurdun. Eğer ona bir şey olsaydı yemin ederim seni öldürürdüm. Gözümü bile kırpmadan hem de."

"Evlat acısı çeken tek sen değildin! Benim kardeşim de evladını kaybetti. Ve ne senin ne de bir başkasının onu üzmeye hakkı yok. Buna izin vermem!"

"Sen hiç mi onu tanımadın?"

"İftiraydı!"

"Arabayı durdur." dedim. Beni duymamıştı. "Arabayı durdur!" diyerek bağırdım bu sefer.

Ani bir frenle araba durdu. Charles neler olduğu sormak için bana dönmüştü fakat ona izin vermeden arabadan indim. Hala malikanenin arazisi içerisindeydik. İki tarafı ağaçlarla kaplı yoldan çıkarak ağaçların arasına girdim. Yürüdüm, sadece yürüdüm. Ta ki görüp görebileceğim tek şey ağaçlar olana dek. 

Nefesim daralıyordu. Uzun uzun nefesler alıp vermeye çalıştım. Omuzuma dokunan tek bir el beni mahvetmişti. Hızla arkamı dönerek sevdiğim adamın göğsüne sığındım. Kendiliğinden dökülen gözyaşlarım kazağını ıslatıyordu. "Özür dilerim. Her şey için özür dilerim. Gitmemeliydim, seni terk etmemeliydim. Bu acıyı birlikle sırtlamalıydık. Seni bırakıp gittiğim gibi sen de beni bırakıp gitme sakın! Lütfen gitme Charles, dayanamam. Söz ver bana, beni asla bırakmayacağına dair söz ver!"

Paltosunun yakalarını iki elimle kavrayarak yüzüne baktım aşağıdan. Yaşlı gözlerim bulanık gösteriyordu yüzünü. 

"Seni asla bırakmam!" dedi Charles. Başımı avuçlarının arasına aldı ve göz yaşlarımı sildi. "Şimdi ne olduğunu sakince anlat."

KAZAYLA BABAWhere stories live. Discover now