Bölüm 13 : Özgür Ruh

10.2K 1.1K 1.4K
                                    

Lütfen bol bol yorum yapın öylesi daha eğlenceli oluyor. İyi okumalar:*

Şarkılar :
Bryan Adams- You Can't Take Me
Tommee Profitt, Jung Youth- Only One King

Asla pes etmeyeceğim, asla pes etmeyeceğim hayır
Beni alamazsın, ben özgürüm.

-

Gölge, dünyanın tüm renklerini hızla yok etmişti.

Boynumdaki inci kolyeye dokunan eldivenli elini tuttuğumdan ve ona sorduğum sorudan beri kara bir deliğin içine çekilmiş gibiydik. İçinde bulunduğumuz an bozulmasın diye nefes bile almıyordum.

Kelimeler aklımın süzgecinden geçmeden bir an dudaklarımdan fırlamıştı.

Gün gelip kaçmam gereken kişi senken, kurtulmak için yine de şeytanminaresini çalmalı mıyım?

Bu sorundan sonra o bir an uzadı. Uzadı, uzadı ve saniyeler bile geçse yıllar geçmiş gibi geldi. Tenine dokunmasamda elinin taş kesildiğini fark edebiliyordum. Ahırdaki atlar bile hafif kişnemelerini ve nefes seslerini bırakmış, sanki bizi dinlemeye başlamıştı.

Gerçeklere bir an gözlerimi kapatmak, kitap yazarken olduğu gibi anı yaşamak istemiştim. Gölge benim kitap karakterim olsaydı onu yazarken ne kadar zorlanacağımı düşündüm. Gizemi o kadar büyüktü ki içinde kaybolabilirdim.

Cevap vermeyeceğine emindim, kara peçesinin ardından dudaklarının şeklini bilmesem de onları aralayıp çok az konuşurdu. Bana ne zaman bu kadar yakın olsa ani bir atakla o siyah kumaştan kurtulabilsem ve yüzünü açığa çıkarsam diye düşünüyordum, fakat buna izin vermeyeceğini biliyordum. Şans eseri görebilsem bile sonuçları ne olurdu bilmiyordum. Kendisini herkesten gizlemesinin bir sebebi olmalıydı ve bu sebep beni aşıyordu.

Eli kıpırdandı ve onun siyah peçesine odaklanmış gözlerimi fark etmiş olacak ki deri eldivenli tek parmağını benim çeneme yerleştirdi. Bir yandan parmaklarım eldivenlerine gömüldüğü için benim elim de onunla birlikte hareket etmişti. Yüzümü kaldırdı ve gözlerine bakmamı sağladı.

Yakından bile tam anlamıyla göremediğim gözlerine. Başlığının karanlığına karışmış, mat metal parçalarına. Kaşları bile görünmüyordu.

"Belki de..." dedi peçesinin ardından gelen derin sesiyle. "Benden kaçarken bile kendini sadece bana ulaşmak isterken bulursun."

Söylediği şeyle birlikte daldığım karanlık dehlizden çıktım ve kanım yüzüme hücum etti. Kalbim bir tepki verip teklerken boğazımdaki nabız da ona ayak uydurmuş, sarsıcı darbeler indiriyordu.

Benim bu dünyaya ait olmadığımı bilmiyordu. Eğer gidebilirsem ne ben ona ulaşabilirdim ne o bana, bunu bilmiyordu. Benim Prenses Leda olmadığımı bilmiyordu.

Blake Nightingale için Leda çok önemliydi. Gölge için ise sadece ben önemli olsamda buraya ait olmadığım için hiçbir önemi yoktu. Kendi dünyama gitmek zorundaydım.

Bu zamanda kalsam bile işler bizim için yolunda gitmezdi. Gordion Hanımı benden Efendi'yi öldürmemi istemişti ve beni ele vermemesinin tek nedeni buydu. Efendi'yi öldürürsem mutlak itaat ettiği liderini yok ettiğim için Gölge beni öldürmek zorunda kalırdı, bunu yapmazsam da Prenses olmadığım ortaya çıkardı ve Blake onu aldattığımız için Gordion'a ibret olsun diye beni öldürürdü.

Son hep bir kişi için kötü bitiyordu, o da bendim.

Ne güzel hikâye ama...

O an içimde biriken tüm duygular susuz kalan bir çiçek gibi soldu, kuru yaprakları yere döküldü ve hissiz kaldım. Olması gereken buydu, bundan sonra böyle devam etmeliydim.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin