Bölüm 15 : Salem

9.2K 1K 1.1K
                                    

Astyria: Burn

İyi okumalar:*

-

Yıldızlar Blake ve beni izlemeyi severdi, fakat güneş tepedeyken Gölge üzerime örtünüyordu.

Scathan kale bahçesine inşa edilmiş, cam bir odanın içinde Kara Peçeliyle karşılıklı duruyordum. Bir insan nefesini en fazla ne kadar tutabilirdi bilmiyorum, nefes alıp vermek ne tamamen onu bile unutmuş olabilirdim. Oksijen ciğerlerime ulaşıyor ve hayati fonksiyonlarımı devam ettiriyor mu hiçbir fikrim yoktu.

Farkında olduğum tek şey içimde fazlasıyla birikmiş, neredeyse gözeneklerimden taşmak üzere olan heyecan ve gerilimdi.

Efendi'nin cezasından dolayı hissettiğim üzüntü ve öfkeyi ondan çıkarmıştım ki buna hiç hakkım yoktu. Bu diyarı anlayamazdım; yönetim şekillerine ve yaşamlarına karışamazdım. Monarşi benim bildiğim bir yönetim değildi, tarih sayfalarında okuduğum şeylerle kimseyi yargılamak bana düşmezdi. Diyelim ki yargıladım, bir emir eri olan Gölge'ye karşı isyan bayrağı çekemezdim.

Anın verdiği duygu yoğunluğuyla gövdesine yumruklarımı geçirmiştim ve ters bir tepki vermek yerine bana sarılmıştı. Ona bu kadar yakın mıydım bilmiyorum, hem çok uzak hem de yanı başımdaydı.

Sen Falcon Sarpedon musun?

Birden dudaklarımdan dökülen bu sorum ona resmen çarptı ve parçalandı. Odanın her bir yanında dolaşıyor, kulaklarımıza tekrar tekrar ulaşıyordu.

Hiçbir anlam ifade etmeyebilirdi fakat hayır, ona sarılıyor olduğum için bedenindeki değişimi fark edebiliyordum; daha fazla dikleşti ve uzun boyu ortaya çıkıp benim bedenimi kolları arasında küçücük kıldı. Siyah sert kumaşın altından bile bedeninin taş gibi olduğunu hissedebilmiştim.

Yavaş, usulca ve kollarımın arasına almaya çalıştığım bir ışık oyunu gibi benden uzaklaştı.

Tepkisi o kadar belirsizdi ki, sorum çok ama çok derin bir kuyuya taş atmışım da en dipten gelen sesi duymaya çalışıyormuşum gibi hissettirdi.

Falcon Sarpedon isminin bir anlamı var mıydı? Kahramanım bu diyarda olabilir miydi?

"Bana neden bu ismi soruyorsun?"

Gölge'nin peçesinin ardından gelen boğuk sesi, hâlâ tepkisini ele vermiyordu. Dudaklarımı aralayıp ona cevap vermek istedim ama daha çok tavrını anlamaya çalışıyordum.

"Neden?"

Boğuk sesi birden yüksek çıktı, peçesi nefesinin esintisiyle dalgalandı. Boş bulunduğum için bedenim hafifçe irkildi, parmaklarımı elbisemin eteğine sapladım.

"Ben..."

Çünkü bu isim hep yazmak istediğim birine ait ve sen o musun merak ediyorum.

Bunu ona söyleyemezdim.

O, bu diyarda var mı merak ediyorum.

Bunu da söyleyemezdim.

"Neden yüzünü gizliyorsun?" dedim ona doğru bir adım atıp. Tepkim ve sorum benim de beklediğim bir şey değildi, daha çok afallar ve sinerim sanmıştım. Benim saniyelik bu değişimimden sonra Gölge oniks taşından yontulmuş bir heykel gibi dikilmeye devam etti.

"Neden gizleniyorsun?" dedim elimi peçesine doğru uzatarak.

Birden bileğimi tuttu, eldiveninin derisi tenimde soğuk ve kaygan bir his bıraktı.

"Yüzün çok çirkin de olsa," dedim sesim düşündüğümden daha derin çıkmıştı, "tamamen yanmış bile olsa," derken daha da derinleşti, "ağızsız, burunsuz ya da kocaman sivri dişlere bile sahip olsan umurumda değil."

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin