insan ve fani duyguların anatomisi

195 17 5
                                    

Tanrısal Bakış Açısı

İnsanlar gerçekten hayranlık duyulası canlılar. 'En basit' diye nitelendirdiğimiz şeyleri -yürümek, nefes almak, koşmak, düşünmek gibi...- bile derinlemesine düşündüğümüzde hayranlık uyandırası olabiliyor.

Peki ya duygular? Nerede gerçekleşiyor da insani böylemesine değiştirebiliyor, en basit şeylere anlam yüklemesin sağlıyor? Kafamızda nitelendirdiğimiz duygular bizi küçük tanrıcıklar yapıyor. Dokunuşlar, öpüşler, sözler ve gözler anlam kazanabiliyor. Basit veya hayranlık duyulası insanlar, gerçekten düşündüklerimizin daha fazlasılar...

Minho'nun Bakış açısı

Ev, gerçekten bana uzak bir kavram. Aile, sevgi ve duygular gibi. Jisung ise farklı; bu medeniyetten ırak dört duvarı güzel yaptı, ev yaptı. Gülerken sunduğu dişleri, istediğim zaman sarılabildiğim narin vücudu, güzel kokan boyu ve sıcak yapısı. Aşk dediğim saçmalığa kapılmışken bunu gururuma yediremiyordum. Mutlu olmak hakkım mıydı, orası meçhul. İstiyorum ama yapamazmışım gibi de geliyor. Tekrardan yanımdaki bedene dönüp kollarımı ona sarıyorum, 'Rıhtıma gidelim mi? Ağlayan kayaları ve güzel okyanusu görmeni isterim.'. Dudakların yukarı doğru kıvrılırken heyecanlı bir tonda 'Gerçekten gidebilir miyiz? Lütfen görmeyi çok isterim.' diyorsun, içimde ısınan bir şeyler var. Dudaklarımı yukarı kıvırıyorum ve elini tutarak kapıya adımlıyorum. Askılıktan benim olan iki hırkayı alıp birini senin omuzlarına bırakıyorum. Diğerini ise kendi omzuma alıyorum. Kapıyı aralayarak tuttuğum eline beraber dışarı çıkıyoruz. Biraz yürüdükten sonra taşlı sahile varıyoruz. Hafif bir meltem bizim ardımızdan geliyor. Rıhtıma doğru adımlıyoruz. Tahtadan yaşlı bir rıhtım. Hırçın sular onu yıkamamış henüz. Rıhtımın ucuna dek adımlıyoruz. Bağdaş kurup ucuna oturduktan sonra başımı omzuma yaslıyorsun. Konuşmuyoruz, konuşacak bir şeyimiz yok çünkü. Sessizlik canımızı acıtmasın diye dalga sesleri kulaklarımızı bürürken gözlerimi koyu mavi sulara dikiyorum. Gözlerim dalıyor. Elimi saçlarına çıkarıp usulca seviyorum. Eğer dalgalarım seni içine çeker ve boğulursan? O zaman ne yapacaksın güzel sevgilim. Seni muhakkak öldüreceğim, değil mi? İçten veyahut dıştan. Elim varacak mı ki buna? Sarhoş ve oldukça yalnız olacağım. Seni unutmak için, oldukça sarhoş kalacağım. Dalgalara baktıkça sen görüyorum. Kafamı çevirmeye kıyamayıp bakamadığım yüzün. Atlasak mı acaba? Mutlu olur muyuz o zaman? Fazla ve gereksiz düşüncelerimi kenara itip sana dönüyorum. Düşüncelerimin kofluğu konuşmamı engelliyor. Boşa geveleyecek kadar aptal olmakta benlik değil. Boşta olan elimi cebime götürerek sigara paketimi çıkarıyorum. Paketi sana uzatarak bakışlarımla isteyip istemediğini soruyorum. Nazikçe kafa sallayıp alıyorsun bir dal. Bir dalda ben çıkarıp dudaklarıma götürüyorum. Üstünde şeytan figürü olan zippo çakmağımı yakıp nazikçe sigaranı yaktıktan sonra kendiminkini yakıyorum. Dumanı ciğerlerime kadar çekip üflemeden sana bakıyorum. İyice içine çekiyorsun. Benden önce kendini yavaşça öldürüyorsun güzel sevgilim. Dumanı üfledikten sonra 'Fazla içer misin?' diye soruyorum.

Bundan sonraki konuşma diyalog şeklinde! Böyle olanlar Jisung'un, böyle olanlar Minho'nun.

-Sanırım evet, kafamın susmasını sağlıyor. Sen?

-Ben de, pek iyi olmasa da ben memnunum.

*Tekrardan sessizliğe gömülüyorlar, konuşacak bir şeyleri olmayan insanlar buna mahkumdur sonuçta*

-Neden? Neden bana iyi davranıyorsun? Beni çekip kurtardın, ne zaman sorsam 'Her şeye bir neden arasaydık kafayı yerdik.' diyorsun. Neden?

-Sebebi yok, gözlerini görünce içimde bir şey yeşerdi. Kıyamadım. Başka sebebi yok. Açıklayabileceğim, devam edeceğim, konuşacağım bir şey yok.

*Jisung usulca başını salladı ve sigarasını söndürdüp attı.*

-Kalkalım mı artık?

Minho'nun bakış açısı

Kafanı salladın ve ayaklanıp üstünü silkeledin. Bende ayaklanıp seni tekrar ettim. Rıhtımı takip edip taşlara indik. Sahil boyundan yürüyerek eve adımladık. Eve vardığımızda ceketini alıp astım ve mutfak masasına oturup sessizce bekledik. Aç olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Kafamı salladıktan sonra ayaklanıp iki kadeh ve bir şişe şarap çıkardım. Bardakları koyup doldurdum. Teşekkür edip yavaşça yudumladın. Yerime oturup, önümdeki kadehle senin aranda gözlerimle mekik dokumaya başladım. Kadehlerimizi bittikçe yeniledim.

!!!!

Şişenin dibine yaklaşınca ayaklandın ve yavaşça bana yaklaştın. Nazikçe dudaklarımı öperken bana bir şeyler vermek isiyordun. Sana karşılık verirken kadehimi itip seni sakince kucağıma aldım. Dudaklarını öpmeye devam ederken nazikçe alt dudağına yöneldim. Kırmızı şarabın tadı az buçuk geliyordu ağzıma. Biraz hırçınlaşıp daha sert ve tutkulu öpmeye başlamanla beraber sana ayak uydurdum. Arada sadece kesik nefesler almak için duruyorduk. Her fırsatta kendini bana bastırarak aramızdaki mesafeyi kapatıyordun. Ellerimi beline koyup dudaklarını öperken seni daha çok kendime bastırdım. Elimi belinde gezdirmeye başlarken alt dudağını ısırmamla ufak bir mırıltı kazandım senden. Kısa süreliğine durduğumuzda gözlerimin içine bakıyordun. Dudaklarına yeniden uzanırken seni masaya oturttum. Şarap şişesi ve kadehleri önemsemeden yere fırlatıp seni masayla arama aldım. Şişmiş dudakların, dağılmış saçların ve her an talan edilmeye hazır vücudunla aşırı çekici duruyordun. Dudaklarımı boynuna indirip ufak öpücükler bıraktım. Ufak öpücüklerime ısırıkları da dahil etmeye başladığımda boynun ve çevresinde minik izler belirmeye başladı...

Tanrısal Bakış Açısı

İkisi o gece tekrardan zevkin doruğuna ulaştı. Sesler duvarları tırmaladı, yatak dağıldı, asla doğmayacak milyarlarca çocuk dünyaya selam veremeden gitti. İnsan ve fani duyguların anatomisi tekrarlanan isimlerce yazıldı. Yıldızsız gecelerce kana susayan bu şehir, iğrendiriyor kendisini; içindeki fahişeleri hariç. Onlardır benim isimsiz sevgililerim. Ne güzel yürürler. Tenlerine sürdükleri basit kokular cilveleriyle harmanlanır. Güzel sesleri dudaklarından dökülür. Göz verilecek şekilde yürüyüp kana susamış etleri işkillendirirler. Tanrı olmadan cenneti vadedip cehennem kuyusunda arzu ve şehvetin üstünü sunarlar. Ah benim zavallı, küçük, zeki, cilveli ve kurnaz fahişelerim. Koyundan koyuna girip iz bırakırsınız. Ah benim zavallı fahişelerim, siz ki ölümle kalım arasında çürümeye mahkumsunuz. Ah benim zavallı fahişelerim...

Shame/minsungDove le storie prendono vita. Scoprilo ora