tanrısal bakış açısı
Doğa, acımasızdır ancak bir o kadar şefkatlidir. Verdikçe alır, aldıkça yitirirsin. Herkes doğadan bir parça taşır içinde. Yaratma ve yok etme arzusu gibi. Vahşeti severiz. En basit dürtüler bizi iter buna. Yaşamak gibi. İnsanlar var oldukları vakitten beri yaşamaya çalıştı. Şeytanlar ve tanrılar insanlar geliştikçe ortaya çıktı. Hepimiz en başında başsız anarşistlerdik ve kendi kurallarımızla yaşıyorduk ancak doğanın acımasız üstünlüğü bizi topluluk olmaya itti. Herkes hata yaptı ve bu önlenemedi. Hatanın ne olduğu doğrunun ne olduğu gibi tartışmaya açık bir konu. İnsanlar kendi ahlak çerçevelerine göre belirledi bunu ancak ahlak ve etik nereden nasıl çıktı asla bilinmedi. Bunların kökeni bilinmeden insanlar gruplaştı ve kendi görüşlerine körü körüne bağlanıp aptal oldu. Doğrular ve yanlışlar asla var olmadı. Aynı yaratan gibi, ancak kim bilir belki de en başından beri bizi izliyordur. İnandığımız ve inanmadığımız şeyler bizim için daima soru işareti olarak kalmaya devam edecek. Bunu değiştirme lüksümüz yok çünkü geçmişi gelecekte değil, geçmişte arıyoruz. Geleceğin geçmiş olacağını bilirsek daha geniş düşüneceğiz. Elbette cevapsız sorular insanlık boyunca olacak ancak biraz delirmek daima kârımıza olacak. Vahşete bolca ihtiyaç duyacağız çünkü içimizdeki acizlik buradan doğacak. Kendimizi doğurarak öldüreceğiz ve ürediğimiz vakit kendimizi yaşatmaya devam edeceğiz. Rahimleri kan ağlayan anneler kınanacak öpülmemiş azgın ruhlu anneler tarafından. Bazı cümleleri kimse anlayamayacak ve küçük düşürecek aynı kiminin yücelteceği gibi. Ancak bir kesim anlayacak ve küçük düşürecek aynı kiminin yücelteceği gibi. Kelimeler, cümleler ve anlamlar birbirlerini yeniledikçe yenileyecek. Kimi zaman yeni anlamlar, kimi zaman yeni sesler kazanacak ancak daima var olacak. İnsanlık köklerine bağlıdır, yitirmek istese bile yitiremez. Kılıflar ve kalıplar uydurur ancak nafile. Hep tek düze kalmaya devam edecek.
Sevinç bendedir. Zevk benim. Bende yatar bütün özgürlükler. Ben kurtarırım zihinleri her baskıdan; insanı her tanrının köleliğinden. Ben, insanların hepsindeyim; ama insanlar da benimdir. Ama bilmezler bunu, çoğu.
(Ayetler Kitabı 2.1:08)
Jisung'un bakış açısı
Minho... Bu herif benim için büyük bir karmaşa. Okyanus gibi, fazla dalarsam ölürüm ama dalmak için ölümü göze alabilirim. Mükemmel bir illüzyon gibi. Tavırları, görünüşü, davranışları ve nicesi. Uyuyamıyorum, uyuduğumu sanıyor. Belki de sanmıyor, emin değilim. Sürekli bir şeyler yazıyor ya da düşünüyor. Gerçekten ürkütücü. Sanırım onu herhangi bir kelime ile tanılamam gerekirse bu illüzyondan önce ürkütücü olurdu. Yumuşak bir adam gibi davranıyor ama gözlerine baktığımda biri ruhumun boğazını tutuyor ve beni öldürürmüşçesine sıkıyor. Canımın acıdığını fiziksel olarak hissediyorum onun gözlerine bakınca. Düşüncelerim kemiklerimi sızlatarak çatlatıyor ve kemiklerimin gölgesinde boğuluyorum. O, tüm bu olanların farkında gibi. Onunla bu konu hakkında konuşmayı oldukça çok istiyorum. Ancak doğru zamanı beklemem çok daha mantıklı. Onu seviyorum, sevgi ne demek bilmesem bile. O... 'O' diye başlayacağım her cümlemin sonuna nokta koymak benim için zor. Devamlı virgül koyup tekrar tekrar açıklamak istiyorum çünkü. O, şeytanın oğlu. İçine tohum ekilmiş ve çoktan yeşerip kudretli bir ağaç olmuş. O ağaç zararlı mı değil mi bilmiyorum çünkü köklerinin nereye gittiğini göremiyorum. O kökler bir anda tüm renkleri yeşertebileceği gibi soldurma gücüne de sahip. Sanki o ağacı diken yaşlı bir adam var ve o ağaca bir şey yapmaya çalışanları yakalayıp baltası ile bayılttıktan sonra derilerini yüzüp kendine değişik maskeler yapıyor. O maskelerle yeni insan kılıklarına girip şehre sızıyor ve tüm kasvetini yayıp insanı kendi ormanına çekiyor. İçim ürperdi, Minho gerçekten ürkütücü.