4

1K 100 15
                                    












Titreyen elini kapı kulbuna attı, yavaşça açtı kapıyı.

"Aman tanrım..."

Gözlerine inanamadı Mark.
Yatağında oturan bedeni görünce şok olmuştu.
Üzerinde Mark'ın kıyafetleri, pembe saçları ve yere sabitlediği bakışlarıyla oradaydı işte.
Glacier bir erkekti ve insandı!

"Sen..."
boğazı düğümlenmişti. Ne diyeceğini bilmiyordu. Yatağında oturan beden de kendisi gibi kilitlenmişti. Sadece oturuyor ve yeri izliyordu. Belki de korkuyordu?
Mark bu düşünceyle kalbinin sızladığını hissetti. Hiçbir şey dememesi Glacier için daha korkutucu olmalıydı.
Bu yüzden Mark bir şeyler yapması gerektiğini hissetti ve adımlarını yatağına yöneltti. Yaklaştıkça karşısındaki bedenin gerçekten de korktuğunu fark etti. Titreyen ellerini bir araya getirmişti ancak titredikleri belli oluyordu.

Mark korkmuş bedenin önünde eğildi ve yere bakan bakışlarının kendi gözlerini bulması için elini ellerinin üzerine koydu.

"Hey." diyebildi sadece. Glacier'ın bakışları en sonunda gözlerini bulmuştu. Gözleri aynıydı, tıpkı saçları gibi. Glacier'ın buzul gözleri duruyordu. Ancak sonra dolduklarını fark etti pınarlarının. Çok geçmeden bir iki damla düştü yanaklarına.

"Neden ağlıyorsun?"

Sözlerinin ardından yaşları çoğalmıştı.
Mark ağlamasına dayanamadığı için yavaşça yanına oturdu ve sarıldı Glacier'a. Sakinleşmesi için saçlarını okşadı. Başka ne yapabileceğini düşündü.

"Eğer kurtken daha iyi hissediyorsan-"

Daha sözünü bitiremeden sarıldığı beden kafasını iki yana sallamıştı reddedercesine.

"Pekala." Dedi Mark. Sesini olabildiğince sakin ve şefkatli tutmaya çalışıyordu.
Ve sanki saçlarındaki dokunuşlar işe yaramış gibi çok geçmeden ağlayışı dinmişti Glacier'ın.

Mark omzundan tutup kendinden ayırdı Glacier'ı. Gözlerinin içine bakıp samimi bir gülücük kondurdu yüzüne.

"Anlatacağın çok şey var Glacier."

"Adım Donghyuck."
Mark sonunda sesini duyduğu için mutlu olmuştu. Yüzündeki gülücük büyümüştü.

Çok vakit kaybetmek istemediği için ayağa kalktı. Merakla yanıp tutuşuyordu bedeni.

"Burası soğuk, içeride konuşalım. Yürüyebilecek misin?"

Glacier, asıl ismiyle Donghyuck, başıyla onaylamıştı. Ayağa kalktı ve yavaş adımlarla, Mark'ın peşinden kapıya yöneldi. Bir elinin karnında olması Mark'ın gözünden kaçmamıştı.

Şöminenin önüne geldiklerinde Mark oturmasına yardımcı olmak için kollarından tuttu Donghyuck'un. Yavaşça pufun üzerine bıraktı narin bedeni. Kendisi de diğer bir pufu yanına çekip oturdu.

"Aman tanrım, hala böyle bir şeyin gerçek olduğuna inanamıyorum."

"Şey..."
Mark tekrardan duyduğu zarif ses ile hızla kafasını çevirdi Donghyuck'a. Utandığı belli oluyordu.

"... adını söylemedin." Sesi o kadar kısıktı ki Mark zar zor duymuştu.

"Ben Mark, Lee Mark."
Kısaca kafasını salladı Donghyuck.

"Soracak o kadar çok şey var ki!" Mark heyecanlıydı. Her şeyi bir çırpıda sormak istiyordu.

"Merak ettiğim şeyleri sorabilir miyim?"

Donghyuck bakışlarını kaçırdığı sırada cevap verdi.
"Eğer kimseye anlatmayacaksan evet, sorabilirsin."

"Bana güvenebilirsin Hyuck." Donghyuck'un güvendiğini zaten biliyordu. Gerçek benliğini göstermişti çoktan. Güvendiği açık ve netti.

"Bir omegasın, değil mi?"

Donghyuck başını salladı. Toz pembe tutamları her hareketinde sallanıyordu ve çok tatlı duruyordu. Yüz hatları dahil her şeyi tatlıydı. Pamuk şekeri andırıyordu.

"Pekala, bir sürüyle mi yaşıyorsun? Geri kalanı nerede? Beni onlarla da tanıştırır mısın?"
Küçük bir çocuk gibi heyecanla yerinde sıçraması Donghyuck'a komik gelmiş olmalı ki kıkırdamıştı. Mark o sırada dişlerini görmüştü. Köpek dişleri oldukça sivriydi ancak tehlikeli bir görüntüden çok tatlılık katmıştı ona.

"Hayır, sürümden yaklaşık iki hafta önce ayrıldım. Zaten onlarla tanışamazdın."

"Hey, neden ayrıldın?"

Donghyuck'un yüzü düşmüştü ve Mark bunu fark ettiğinde paniklemişti. Onu üzmek istemiyordu!

"Eğer anlatmak istemiyorsan-"

"Hayır, bilmeye hakkın var. Sana güveniyorum Mark. Ancak şu an..."

Mark karşısında oturan bedenin yüzünün hafif ekşidiğini fark etti. Çok kısa bir süreliğini kaşları çatılmıştı. Cümlesini de yarım bırakmıştı. Bir şeylerin ters gittiği belliydi.
Bir anda telaşlanmadan edemedi Mark. İlk defa hamile birini görüyordu, ne yapacağını bilemedi. O sırada Donghyuck'un karnını tutup acıyla yüzünü buruşturduğunu gördü. Korkuyla yerinden zıpladı, dizlerinin üzerine, hamile adamın önüne çöktü.

"Hey, Donghyuck. Derin nefesler al. Bana bak, benimle birlikte nefes al. Sakinleşmeye çalış."

Doghyuck dediklerini dinledi, bskışlarını Mark'a çıkartıp onunla nefes alıp vermeye başladı. Biraz sakinleştiğinde karnını ovmaya başladı.

"Sorun ne? Karnın mı ağrıyor?"
Başını salladı Donghyuck.

"Masaj yapabilirim. İzin verirsen tabii."
Yine başını sallamıştı. Karnında hissettiği sıcak avuçlarla arkasına yaslandı, kendini Mark'a bıraktı.

Mark yanlış bir şey yapmaktan korktuğu için dokunuşlarını hafif tuttu. Elini karnında gezdirdi. Arada parmak uçlarıyla bastırdı. Karnın oldukça sert olduğunu fark etti.
Dokunuşlarına devam ederken yüzünde istemsiz bir gülücük oluştu. Mucize gibi geliyordu hala.
Elini fark etmeden biraz daha aşağıya indirdi ve masajına orada devam etti. Donghyuck'un rahatlıkla nefes verdiğini ve gözlerini kapattığını görünce iyi bir yere dokunduğunu anladı ve karnının altında devam etti dokunuşlarına.

"Tanrım, bu çok iyi geldi."
Dedi Donghyuck doğrulurken. Daha fazla Mark'ı yormak istemiyordu.
Mark da olduğu yerden kalktı ve Donghyuck'a elini uzattı.

"Yorgun olmalısın. Uyumak ister misin?"

Donghyuck elini tutup oturduğu puftan kalkarken başını sallamıştı. Mark'ın ısrarlarıyla odasına girdiler. Mark bir takım pijama çıkarttı ve yatağın üzerine bıraktı.

"Bu takımı hiç giymedim, kullanabilirsin. İhtiyacın olursa seslenmen yeterli."

Odadan çıkmak için arkasını döndü ancak ismini duymasıyla durakladı.

"Hey Mark."
Mark bakışlarını kaldırdı Donghyuck'a.

"Şimdiye kadar yaptıkların için teşekkürler."

Samimi bir tebessüm verdi Donghyuck'a.

"Bana güvendiğin için asıl ben teşekkür ederim, Glacier."

Donghyuck başını salladı. Her ne kadar kendisine şimdiye kadar yardım eden bedeni yatağından etmek istemese de Mark ısrar etmişti, karşı gelmek istemiyordu.

Mark odadan çıktı, kapıyı arkasından aralık bıraktı. Koltuğunda bulunan battaniyesine sarınıp uykuya dalmaya hazırlandı.
Yorucu bir gün olmuştu. İkisinin de uykuya ihtiyacı vardı.








...
ÇOK TATLILAR AAAAA
Neyse artık uyku vakti (bu bölüm gece saat dörtte yazılmıştır o yüzden hata varsa çok takmayın dldmdldm)
Umarım beğenmişsinizdir.

Glacier | MarkHyuckWhere stories live. Discover now