10

928 87 3
                                    













Mark uyandığında saatı kontrol etti ve gördükleriyle şaşırmamıştı.
Çoktan öğlene geliyordu vakit ve Donghyuck hala uyuyordu. Dün gece çok şey yaşanmıştı.
Önce Donghyuck yedikleri yüzünden fenalaşmıştı, sonra bacağına kramp girmişti ve en son öpüşmüşlerdi. Bunca saat uyuması normaldi, hiç uyuyamamıştı ki gece boyu.

Mark düşünceleri içine karışan öpücükle donakaldı.
Dün yaşananları bir rüya gibi hissediyordu ancak gerçekti. Yataktan kalkıp lavabosuna gittiğinde şişmiş dudakları gerçek olduğunu yüzüne vurmuştu resmen. Dudaklarına ellerini atıp sakinleşmeyi denedi.
Kalbi bu gerçeklik bilgisini kaldıramıyormuş gibi atıyordu, öylesine hızlı ve kuvvetli.

Kendine gelmek için duş almayı seçti. Gece yaşananları bir kenara bıraktı, kendine gelmeliydi. Eğer düşünmeye devam ederse kapılmaktan korkuyordu. Sanki henüz Donghyuck'un büyüsüne kapılmamış gibi...

Hızlı bir duş aldı ve odasına geçti. Dün akşam Donghyuck'un çok terlediğini hatırladı ve kalkınca duş almak isteyeceğini düşünerek ona kıyafet hazırladı. Kendisi de bir kenarda üzerini giyindikten sonra Donghyuck için bir havlu koyup odadan ayrıldı.
Kahvaltı hazırlamak için Donghyuck'un uyanmasını beklemeye karar verdi ve bilgisayarının başına oturdu. Maillerini gözden geçirdi bir süre, sonra işi bitince arama motoruna girdi. Hamilelerin ilaç kullanamadığını biliyordu, yine de kullanabileceği bir şeyler aradı. Araştırma yaptı.

Aniden boynunda hissettiği kollarla kafasını arkaya çevirmeye çalışsa da başaramadı. Donghyuck'un olduğunu bildiği için boynuna sarılan kolları tuttu, baş parmağıyla okşadı. Donghyuck uykulu ayakta kalamıyormuş gibi boynunu da Mark'ın omzuna bıraktı.

"Günaydın uykucu."

"Hmp." diye mırıldandı. İleri geri sallanarak Mark'ın da sallanmasını sağladı. Huzurlu bir andı, Mark bitsin istemiyordu ancak Donghyuck çok geçmeden ayrılmış, yanındaki sandalyeye oturmuştu. Mark da bilgisayarını kapatıp ayaklandı. Donghyuck'un saçlarını karıştırıp tezgaha geçti, kahvaltıyı hazırlamaya koyuldu. Donghyuck'un yardım etmek için söze girmemesine şaşırdı, gerçekten de yorgun olmalı diye düşündü.

Fazla uzatmak istemediği için iki sandviç hazırladı ve çok geçmeden masaya yerleştirdi. Kendisine bir fincan kahve, Hyuck'a da bir bardak su koyup yanına yerleşti. Kahve içemediğini hatırlıyordu. Donghyuck da bu bilgiyi hatırlamasını fark etmiş olmalı ki uykulu bir gülücük bıraktı.

"Eczaneye gideceğim, gelmek ister misin?" Yorgun olduğunu biliyordu ancak sormak istemişti yine de.

"Evde çok sıkıldım, dışarı çıkmak istiyorum." diyip sandviçinden koca bir ısırık almıştı. Sebze yemese bile sandviçi sevmişe benziyordu. Mark bilerek sadece domates, peynir ve bolca pastırma koymuştu.

"Pekala, kahvaltıdan sonra çıkalım."
Demiş ve kendi sandviçine gömülmüştü Mark.

Yemeğini bitirdiğinde Donghyuck'un her zamanki gibi çoktan bitirdiğini ve onu izlediğini fark etti. Kısa bir tebessüm verip yerinden kalktı ve Donghyuck'un da kalkabilmesi için elini uzattı. Kalkmasına yardım ettikten sonra elini bırakmadı ve odaya götürdü Hyuck'u.

Elinden tuttuğu bedeni yatağa bıraktıktan sonra dolabına yöneldi. Kendisi zaten çoktan pijamalarını değiştirdiği için Donghyuck için oldukça büyük bir sivit ve karnını sıkmayacak genişlikte bir eşofman çıkartıp yanına bıraktı. O sırada sabah kalktığında bıraktığı havlu ve kıyafetleri fark etmişti.

"Duş alman için eşya bırakmıştım ama anlaşılan alamayacak kadar yorgunsun. Gelince duş almak ister misin?"

Donghyuck başıyla onayladı ve kıyafetleri eline aldı. Üzerini çıkartmak için tişörtüne davrandığı sırada Mark ile göz göze gelmişti. Buzul gözleri sadece bakıyordu ancak Mark içinin kavrulduğunu hissediyordu. Bir bakışı bile yetiyordu Mark'ı etkisi altına almak için.
Daha fazla oyalanmadı ve arkasını dönüp çıktı.

'Kendine gel Mark.' Dedi içinden ancak bir yararı yoktu. Dünü düşünmeden edemiyordu. Gözlerine baktığı her saniye yanıyordu.
'Ne yapıyorsun bana Glacier.'
Ne yaptığını bilmiyordu ancak sonunda büyülendiği kesindi.

Kendiyle olan savaşını ancak arkasındaki kapı açılınca bitirebilmişti. Dönüp vakit kaybetmeden yürümekte zorlanan bedeni tutmuştu.

"Hazır gitmişken dikişlerini de aldıralım, tamam mı?"

Hyuck başıyla onaylamıştı. Kapının önüne geldiler yavaş adımlarla. Mark Hyuck'u bırakıp ayakkabı dolabına bir göz attı. Olacağını düşündüğü bir çifti aldı ve Hyuck'un önünde eğildi.

"Umarım ayağına olurlar." Dedi ve aşağıdan baktığı bedene bir gülücük verdi. Hyuck da aynı şekilde karşılık verdi, tek ayağını uzattı. Kendisi giyemeyecek kadar büyüktü karnı, eğilemediğini uzun zaman önce fark etmişti Mark.

"Sanırım bir numara büyük ama şimdilik idare eder."

Hyuck sevinçle bir çocuk gibi başını salladı. Sonrasında montlarını giydiler, elbette Hyuck Mark'ın montlarından birini giymiş ve koca karnını gizleyebilmişti, ve evden ayrıldılar.








...
Geç gelen bölüm için üzgünüm
Umarım beğenmişsinizdir.

Glacier | MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin