21. Bölüm

4.5K 509 135
                                    

Gecenin karanlığında, soluk soluğa, çevreme bakabilmek için durmak zorunda kaldım. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki hiçbir şey göremiyor veya duyamıyordum. Karanlığa karışan ağaçların dalları rüzgarla savruluyordu, yağmur sesine bir de hışırtılar karışıyordu.

Gözlerime giren saçlarımı parmaklarımla ittirdim ve koştuğum yere doğru bakışlarımı kısarak eğildim. Dwayne'i arıyordum ama göremiyordum. Hislerim ya yorgunluktan kaybolmuştu ya da mesafeyi o kadar çok açmıştım ki uzaklığından dolayı nerede olduğunu anlayamıyordum.

Dwayne beni saatlerdir kovalıyordu. Açlık hissetmediği için bu kez dönüşmüştü ve beni zorlamadığı kadar zorlamaya karar vermişti. Nefesim boğazımda takılı kalıyordu. Bir insan olarak bunca saat koşmama imkan yoktu. Sportif birisi değildim, saatler önce yorgunluktan bayılmış olmalıydım ama hala ayakta durabiliyordum. Dediğini gerçekten yapmıştı, güneş batarken beni çıkarmıştı ve saatlerdir karanlıkta koşmaya beni mecbur bırakıyordu çünkü ne zaman şatonun yoluna dönsem karşıma çıkıyor, zıt tarafa ilerlemeye mecbur bırakıyordu.

Nerede olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu.

Fakat bunca koşuşturmanın ve karşı karşıya kalmanın bu kadar faydalı olacağını bilemezdim. Ormana girdiğimizden beri peşimi bırakmamıştı ve birçok kez dip dibe gelmiştik. Tahmin ettiğim gibi sık ağaçların içinde olmak avantaj olmuştu. Şatonun kulelerinden farklı olarak sürekli oradan oraya atlayıp zıplayabiliyordum, bir kurt adam gibi hareket ediyordum. Dwayne bana avans vermemişti, hatta yavaşça takip bile etmiyordu, yakalamasın diye kendini zorlamıyordu. Son hız koşuyordu, yine de yetişemiyordu.

Bir saat önce az kalsın bacaklarımdan oluyordum. Ensemde sıcak nefesini hissetmiştim, ağaçların üzerine çıkmıştım. Beni takip edebilsin diye pençelerini ağaç gövdelerine geçirmişti ve tam çaprazımdan olduğum ağaca zıplarken ısırarak yakalamak için çenesini hızlıca kapamıştı. Dişlerinin birbirine çarptığında çıkan ses, yağmur sesinin üzerine çıkmıştı. O an aklını kaçırdığını ve beni gerçekten öldürmek istediğini sanmıştım lakin delirdin mi diye bağırınca silkinerek ayağa kalkmış ve parlak gözlerle suratıma bakmış, hemen koşmaya başlamamıştı. Delirmemişti, gayet normaldi, sadece korkutuyordu.

Ama artık yürüyecek halim kalmamıştı. Bu yüzden geleceği yöne bakarken ellerimi dizlerime yasladım ve eğilerek nabzımı düzeltmeye çalıştım fakat çektiğim nefes yarım kalıyor kalıyor, yakıcı bir his bırakıyordu.

Gök gürültüsünün, sağanağın ve rüzgarın arasında yabancı ses işittim. Güçlü nefesle gelen hırlama, çamurların içine gömülecekmiş gibi saplanan pençeler...

Bitmemişti. O dur diyene kadar duramayacaktım ama ellerimi çekip koşmaya çabaladığımda adımlarım bile birbirine karıştı.

Kıpırdayamadım, ağaçların arasına gözlerimi kilitledim ama koşma sesi kesildi. Başımı kaldırıp tepeme bakana kadar güçlüce aşağı atladı. Onun düşüşüyle geriye doğru bir adım attım, çamurun içine yuvarlanacağım kadar hızlı davranmıştı. Sabit duramadığım için yeri boylayacağım sırada beni kavrayabilecek kadar büyük, çamur kaplı pençesini kaldırdı ve belimi tuttu. Sapsarı gözlerine faltaşı gibi açık gözlerle bakarken elimi üzerine koydum. Beni bebekmişim gibi kendisine çekti, her seferinde hırıltılı gelen nefesi yüzüme çarptı.

İki saniye kadar bekledim, bakışları göğsüme inerse henüz görünür kılmadığım kılıca uzanıp onu yaralar ve arkama dönüp kaçardım ama sadece yüzüme bakıyordu. Bu yüzden korkuya gerek yoktu.

"Daha fazla koşamam Dwayne, gerçekten nefes alamıyorum. Lütfen zorlama. Beni yakalayamadın işte."

O gün geldiğinde ne göreceğimi bilmiyordum ama bu kadar uzun süre koşacağımı sanmıyordum. Sadece çok daha hızlı ve dikkatli olmalıydım.

PayidarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin