Giriş

24 4 2
                                    

Jung Hoseok'u tanımak ve tanımlamak kolaydır; çoğu zaman kendisini saklama ihtiyacı bile hissetmez, açık sözlü ve dürüst, çevresine ışık saçan bir gülümsemeye sahip olan neşeli biri isimdi. Koyu kahve saçları genelde rüzgarla dans etmeyi sever, tıpkı kendisinin de aile baskısı üzerine binmeden önce aşık olacağı tek şeyin dans olduğunu düşünmesi gibiydi bu durum. İnsanlara karşı fazlasıyla saygılıdır, sempatiktir ve yalnızca kırıldığında sessizleşir. İşte Jung Hoseok, en yakın arkadaşı Kim Taehyung'un gözünde böyle bir insandı.

Kim Taehyung; son kez gömleğinin yakalarını düzeltti, kravatını boynuna tam oturttu ve aynadaki kendisine bakarak en tatlı tebessümünün hangisi olduğunu bulmaya çalıştı. Heyecanlıydı, ilk iş görüşmesinde bile hiç bu kadar titrediğini hatırlamıyordu. Asansörün kapısı açılırken son kez derin bir nefes aldı ve kendi kendisine fısıldadı. "Daha fazla heyecan yapma, Taehyung. Onları hep görüyordun zaten. Sadece bir kerecik de beraber yemek yiyeceksiniz, o kadar. Ne kadar abarttın sen de!" Asansörden çıkmadan önce son bir kez daha bedenine, ihtiyacı olan oksijeni verdikten sonra sıcacık gülümsedi. Kendi kendisine de olsa içini dökebilmiş olması iyi hissettiriyordu.

Kapının önüne geldi, çalıp çalmamak arasında bir süre daha gidip geldi. Elleri titriyor, bedeni kaçması için ona yalvarıyordu. Yine de Taehyung hırslı davrandı ve tüm gücünü toplayarak kapıyı çaldı.

Onu karşılayan kişinin, arkadaşı Hoseok olmasından memnun kalarak omuzlarını düşürdü. Nşhayet bedeni, kasılmadan durmanın rahatlığına, saatler sonrasında erişebilmişti. "Bir an baban açacak diye ödüm koptu." Diye dürüstçe fısıldarken Hoseok ona sempatik bir gülümsemeyle karşılık verdi, içeri aldı.

"Gelebilmene sevindim, Taehyung-ah." Dedi Hoseok da. Ailesi hakkında konuşmaktan pek haz etmemekle beraber arkadaşlarının derdini de rahatlıkla anlayabiliyordu. Onlar için böylesine gerici, kasvetli feromonların hüküm sürdüğü eve girip bir saatlik akşam yemeği için vakit ayırmak, intiharla neredeyse eşdeğer sayılabilirdi.

O sırada yanlarına Hoseok'un annesi geldi, baştan aşağı Taehyung'u süzdü ve birkaç saniyeliğine de olsa memnuniyetsiz bir ifade takındı. Sonunda yüzüne yerleşen gülümsemeyle "hoş geldin" dedi. İçten hissettiriyordu fakat feromonları, en az Taehyung'un mür feromonları kadar keskin ve gergindi.

Taehyung hemen eğildi, saygısını bozmaktan deli gibi korkarak konuşmaya başladı. "Hoş buldum, efendim. Davetiniz için çok teşekkürler." Ama kadın o sırada çoktan mutfağa geri dönmüştü bile. Dinlemek konusunda sorunları olduğu bilinen bir gerçekti fakat Taehyung yine de umutlu davranmayı seçmişti.

Hoseok, hala eğilmekte olan arkadaşını doğrulttu ve tıpkı annesi gibi fakat daha fazla ikna etmeye çalıştığı bir gülümsemeyle ona baktı. "Onların kusuruna bakma." Diyebildi. Kelimeler boğazında yumru halini almışken en büyük korkusu, arkadaşının huzursuz olması ve bu duyguyla evden ayrılmasıydı. Elinden geldiğince onu rahat hissettirmek istiyordu.

Taehyung, Hoseok'un babasıyla da aynı selamlaşmayı gerçekleştirdikten sonra yemek masasına oturabilmişlerdi. Taehyung dua etti, Hoseok'un çekirdek ailesi de onu dikkatle izlediler. Ardından kınayıcı bakışlarını Hoseok'a dikmişlerdi ki Hoseok, artık bu aptal maskeyi takamayacağını anlayarak yüzünü düşürdü.

Yemek boyunca kimse tek kelime daha etmedi fakat Taehyung o kadar huzursuzdu ki midesi, yediği hiçbir yemeği kabul etmiyordu. Şimdi zoraki kendisini yemeye zorluyor olsa da eve gider gitmez hatta o kadar bile sürmesine gerek kalmadan, kendisini dışarı attığı ilk saniyede gördüğü ilk çöp kutusuna çıkaracağına emindi. Yemekler enfesti ama Taehyung, yalnızca çubuklarını doğru tutup tutmadığıyla ilgileniyordu.

Yemek bitti, sofra kaldırıldı ve bu sessiz ortam bozılmadan devam etti. O sırada Hoseok da, gerginlikten sopa yutmuş gibi davranan arkadaşının koluna girerek odasına sürüklemişti. Kapıyı kapatıp üzerlerinden kilitlerken Taehyung, rahatlamış gibi tüm nefesini vererek en başta yaptığı gibi yine omuzlarını düşürmüştü. "Öleceğimi sandım. Ben varım diye mi gerginlerdi yoksa hep mi böylelerdir?"

"Hep böylelerdir." Diye dürüstçe açıkladı Hoseok. "Sana kötü hissettirdikleri için üzgünüm ama sen gelmeden önce tartıştığımızdan olsa gerek, fazla iyimser davranmak istememiş olmalılar."

Hoseok'un yatağına adeta yerleşmiş olan Taehyung, merakla gözlerini Hoseok'a dikmişti. "Kavga mı? Son iki yıldır tek konuştuğunuz dil buymuş gibi hissediyorum artık. Ne oldu?"

Hoseok önce derin bir iç geçirerek başladı. Her ne kadar ailesi ve Taehyung gibi gerginlik kaynayan feromonlar salgılasa da diğer ağır feromonlar altında yok oluyor, çoğu zaman varlığı bile hissedilmiyordu.

Jung Hoseok ilk doğduğunda ailesi, onun bir beta olacağından neredeyse emin gibilerdi. Yıllarca feromonları ailesi tarafından bile hissedilmemiş, kurdunun en azından var olduğundan emin olmak isteyen babası onu doktor doktor gezdirmeyi seçmişti. Nihayet 18'ine bastığı ilk günde girmiş olduğu kızgınlık, en azından aileyi ikna edecek kadar yoğun ve kaçınılmaz olmuştu. Bayan Jung, bir daha oğlunun feromonlarını hissedip hissetmediğini anımsamıyordu. Bay Jung'sa bu durumla, oğlu kızgınlığa girdikten sonra ilgilenmeyi bırakmıştı.

Jung Hoseok, mühürlense bile kimsenin ruhunun duymayacağı kadar hafif feromonlara sahip olduğu için çoğu zaman kendisini şanssız saymıştı. Bir alfası olur muydu, onu mühürler miydi, mühürlese bile durumdan memnun kalır mıydı... aklına nadiren de olsa gelen bu türden soruları, şimdi de kapı dışarı etmeyi başarmıştı.

"Artık iş güç sahibi olup kendi evime çıkmamı ya da karşılarına düzgün bir alfa çıkarmamı istiyor olmalılar." Hoseok da Taehyung'un yanına oturdu ve gözlerini kapatarak başını geriye attı. "Bunu anlamak senin için zor olmalı."

"Pek değil." Taehyung elini ensesine atarak burukça gülümsedi. Korede her gencin yaşamış olduğu bu problem o kadar da şaşırtıcı gelmiyordu ona. Jeon şirketine girene kadar kırk takla attığı da düşünüldüğünde gerçekten zor zamanlardan geçtiği kesindi.

"Her neyse.. bu sorunlarla senin de meşgul olmana gerek yok." Hoseok buruk bir gülümseme takındı, arkadaşının kafasını dağıtabileceği yeni bir konu için düşüncelere dalmışken Taehyung, hafızasını Hoseok için zorlamaya başladı.

"Biliyor musun, hyung..." ellerini arkasına yaslayarak oturduğu yerde kaykılmış, bedenini geriye doğru esnetirken gözlerini birkaç saniyeliğine de olsa kapatmıştı. Aklındaki fikri Hoseok'a sunup sunmamak konusunda şüpheleri vardı. Ne olursa olsun anlatılanlar, başkanın deli olduğunu haykırırken sevgili kırılgan dostunu öylece aleve atmak doğru olur muydu?

Tekrar gözlerini açtığında elinde CD kutularıyla kendisine meraklı gözlerle bakan Hoseok'la göz göze gelmişti. "Neyi?" Hoseok devam etmesi için Taehyung'a baskı kuruyor ama çabaları sonuçsuz çıkıyor gibi de hissediyordu. Yarım bırakılmış cümlelerden nefret ederdi, ne olursa olsun söylemesini bekliyordu bu sebeple.

"Yani... bilirsin.. birilerinden bir şeyler duymuştum ama sonra düşündüm de.. çok ağır gelebilir. İşe başlamak için Kim şirketi iyi bir tercih olmayabilir." Taehyung artık daha da gerilmişti. Şimdi işler iyice sarpa sarmışken devam etmekte zorlanıyordu. Oysa bu konuyu daha açmadan kaçabileceğine emin sayılırdı.

"Söyle hadi, geveleyip durma." Hoseok onun yanına pturur oturmaz yüzüne çarpan dumansı misk kokusuna karşı yüzünü buruşturmadan edememişti.

"Kim şirketinde bir açık varmış, aylardır birisini arıyorlar ama kimseyle anlaşmaya varamamışlar. Söylemedi deme, başkanlarının öfke problemi olduğunu söylüyorlar. Şansını dene, diyecektim ama sonra düşündüm de... böyle bir acıya katlanmaktansa ailenle bir süre daha yaşamak daha iyi bir fikir olabilir."

"Bana adresi ve iletişim bilgilerini ver. Hemen şimdi başvurabilirim."

Hmhm, Peki [Namseok Fanfiction]Where stories live. Discover now