Bölüm 28

417 14 2
                                    

"Ya Mert!" dedim tekrar yakınarak.

"Olmaz dedim!" dedi gülerek. Bir yandan araba sürüyor bir yandan beni delirtiyordu.

"Ya ben de gelmek istiyorum diyorum bende sana!" dedim. Çocuk gibi ellerimi önümde birleştirip koltukta kayarak kriz geçiyordum.

"Sen daha adam akıllı yürüyemiyorsun bile. Bir de alışveriş yapacakmış!" diye gülerek dalga geçiyordu benimle. İnsanın engeliyle dalga mı geçilirdi ya?!

"Ya ayakta durabiliyorum. Koluma girersen yürüyebilirim. Nolur nolur!" dedim sondaki "u" ları uzatarak. Ellerimi birleştirerek çenemin altında tutuyordum. İnatçı keçinin tekiydi bu adam.

"Olmaz!" dedi. Tekrar koltuğa attım bedenimi ve kollarımı göğüslerimin altında birleştirerek ofladım.

"Gıcıksın!"

"Neyim?" dedi attığı kahkahanın hemen arkasından.

"Gıcıksın, gıcık!" dedim bu seferde sondaki "ı" yı uzatmıştım. Tekrar muzipçe güldü.

"Bana hakaret mi ediyorsun sen?" dedi. Ciddileşmiş gibi yapsa da eğlendiği her halinden belli oluyordu.

"Gıcık hakaret sayılmaz!" dedim. Başını salladı.

"Ufak bir markete gidersek ben de seninle alışveriş yapabilirim." dedim ciddileşerek. Çok istiyordum, bacağımın engel olmasını ise asla istemiyordum.

"Zaten gideceğimiz yerde yol üstünde o kadar büyük marketler yok. Bakarız." dedi. Yanağına kocaman sulu bir öpücük bıraktığımda gülüşü genişledi.

"Ee nerede bu ev?" diye sordum. Sanki İstanbul'u karış karış gezen birinin özgüvenine sahiptim. İçimdeki coşku dışıma taşıyordu.

"Söylesem bileceksin sanki!" diye yeniden dalga geçti benimle. Onunda coşkusu sesinden ve gülen yüzünden belli oluyordu.

"Alacağın olsun!" dedim ve parmaklarımın ucuyla kaslı kolunu ittirdim. Tekrar kahkaha attığında neşesinin yerinde olması beni gerçekten daha da mutlu ediyordu. Resmen kuzeninden kaçtığımızı unuttuğum saniyelerde tabi ki.

"Dağ evine giderken bir köyden geçeceğiz, orada ufak bir market olacaktı. Uğrar alırız bir şeyler, dolaplar bomboştur ev de şimdi." diye bilgilendirdi beni. Yanağına kocaman sulu bir öpücük daha bıraktım. Suratını ekşiterek tıpkı benim yaptığım gibi suratını sildi.

"Hiiih!" Elimi ağzıma kapadım.

"Noldu?" dedi ciddileşen suratıyla. Bir şey olmasından korktuğu için bu süreyi baya uzattım. Sonra ciddi ciddi bakmaya başladım çünkü çok komik görünüyordu.

"Benden iğrendin mi?" diye sorduğumda hala ciddi suratımı koruyordum.

"Aman ya ben de bir şey oldu sandım!" dedi önüne döndü. Kıkırdadım. Ben de önüme döndüm.

"Küstüm!" dedim. Tekrar kollarımı önümde birleştirdim.

"Sen yaparken iyiydi ama benden iğrendiğin için mi yaptın?" dedi yanağımdan makas aldı. İçim kıpır kıpır olmuştu. Sırıttım.

"Bir kere huy edinmişim ben onu. Seninle bir ilgisi yok ki! Küçükken annem öptüğünde bile silerdim ben yanağımı!" dedim. Ancak annem aklıma düştüğü için acı bir şekilde yutkundum. Hayatta olsaydı ilk ona koşarak anlatırdım Mert'i ve ona olan hislerimi. Annem benim en yakın arkadaşım olurdu ama o kız benden annemi çalmıştı, en yakın arkadaşımı kaybetmiştim onun yüzünden. Kaza yaptığımız gece asla silinmiyordu zihnimden. Keşke aldığım her yaşta o acı hatıralarımın birinden kurtulabilseydim. Hayata tutunmam belki daha kolay olabilirdi bu sayede. Kayıplarımı bir bir unutmak istiyordum ama kaybettiğim insanların boşluğunu dolduramayacağım için bir şey değişmeyecekti. Kimse annem veya babam olamayacaktı, işte bu yüzden hafızamı bile kaybetsem hep eksik, yarım hissedecektim.

Dört 1 (+18)Where stories live. Discover now