24- Şüphe Tohumları

158 22 2
                                    


iyi okumalar

********

Bir gündür buradayız. Saat sabah 11. Abim hala aramadı. Bi haber yok. Asya için hala bir şey söylemediler. Ameliyat bitmiş ama tık yok. İyileşir mi belli değil. Ve benim tek yapabildiğim onun sesini dinleyip, ağlamak. Ellerimle kafama vurmaya başladım.

O içeride, yaşayıp yaşamadığı bile net değil ise benim de yaşamaya hakkım olmamalı. Benim yüzümden oldu bunu kimse inkar edemez. Elimde hissettiğim soğuk parmaklarla kafamı kaldırıp karşıma baktım. Serdar abi, dağılmış bir halde karşımdaydı.

''Zerya... Senin için de zor farkındayım ama gerçekten... off sikerler böyle işi ya.'' dedikten sonra elleriyle saçlarını karıştırıp bana tekrarda baktı.

''Bak bu durumda sizden bir şey istemek...çok bencilce biliyorum ama n'olursun biraz toparla kendini. Sizi böyle görmek gerçekten.. Ben zaten yeterince acı çekiyorum, birde vicdan azabım var. off ne sik diyorum ben de bilmiyorum amacım dertleşmek falan değil sadece...'' Dedikten sonra daha fazla konuşamayıp sustuğunda uzun süre sonra dudaklarıma sıcak bir gülümseme kondurdum. Hafifti ve kısa süreliydi ama vardı.

''Abi, ne demek istediği anlıyorum. Bana kendini açıklamana gerek yok ben zaten tanıyorum seni,görüyorum bunları. İnan ki senin için bile olsa kendimi biraz daha iyi hale sokardım ama... bilmiyorum olmuyor. Ben de sana vicdan azabı çekme diyemem. Yani derim de takmazsın. Gerçekten ne kadar acı çekersem çekeyim suçlu olmamana rağmen seni suçlamam. Ki suçlu da değilsin. Ama birbirimizin yanında olabiliriz değil mi?''

''Sana moral vermeye geldim moral aldım.'' dedikten sonra derin bir nefes verdi sanki omuzlarından bir yük inmiş gibi. Arkaya yaslandıktan sonra etrafı izlemeye başladığında ikinci kez sıcak bir şekilde gülümsedim ve elimle omzuma bir kaç kez vurdum. Bu yaptığımı göz devirdikten sonra kafasını omzuma koydu. Bir süre sonra nefes sesleri düzenleşmeye başladığında uyuduğunu anladım.

O sadece bu gün değil neredeyse 4 gündür 1-2 saat dışında uyumamıştı. Telefonda konuştuğumuzda söylemişti. Onun anlatmadığı benim de sormadığım bir işi vardı belli ki. Anlat desem de anlatamayacağını ama mahcup olacağını bildiğim için sormamıştım.

Cebimden gelen telefon sesi ile Serdar abinin uykusu bozulmasın diye hemen onun rahatsız olamayacağı yavaşlıkta hızlı bir şekilde elimi cebime koydum ve aramayı kapattım. Kim olduğu umurumda değil. Tekrar aradı. Tekrar reddettim. Tekrar ve tekrar. Artık sinirlendiğimde telefonu cebimden çıkardım ve kim olduğuna bakmadan telefonu açtım.

"Ne var?" Bıkkın çıkan ama Serdar abi uyanmasın diye de sessiz olan sesime titrek bir ses cevap verdi.

"A-Alo?" Gelen ses ile gözlerim doldu.

"Nujin..."

"Abla, nasılsın?"

"Sence?"

''Benim ki de soru işte... Durumları nasıl?''

''Tık yok. Ameliyat bitmiş ama hala makinelere bağlılar.'' dedim zar zor.Boğazımda ki yumru yerine oturmuştu.

''Sen nereden öğrendin?''

"Abim söyledi. Ama arayamadım. Abim biraz kafa dinlesin dedi."

"İyi demiş. Gelecek misin?" diye sordum titrek bir sesle. İhtiyacım vardı.

"Ya seni yalnız bırakır mıyım aptal? Tabii ki geleceğim. Ömerle beraber geleceğiz."

"Nujin, seni özledim... Konuşmaya ihtiyacım var. Seninle. Bir tek seninle."

Yolculuk gxgWhere stories live. Discover now