[Bölüm 1] İçimdeki Şeytan

89 11 20
                                    

Bölüm şarkısı: yunusemre - imkansız bir aşk denir.

İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir, demiş Sabahattin Ali çok sevdiğim bir kitabında

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir, demiş Sabahattin Ali çok sevdiğim bir kitabında.

O hâlde 'iyi' sıfatını hak edebilecek kaç insan vardır ki dünya üzerinde? Her şey siyah ve beyazdan, iyi ve kötüden ya da aşk ve nefretten ibaret olmak zorunda mıdır? Birinin davranışlarını kontrol altında tutabilmesinin aksine hislerini, düşüncelerini kontrol edebilmesi mümkün müdür, bilmiyorum. Zannetmiyorum da aslında. İyi olarak adlandırılabilmek için ruhumuzu bembeyaz bir melek misali dünyanın bütün kirinden korumamız gerekiyorsa şayet; dilerim ki bu söz, ben ve benim gibilerden ziyade kusursuz ve tertemiz bir dünyaya doğan ruhlar için geçerlidir. Hoş, Rüzgar bir istisnaydı benim gözümde.

Boynumdaki kolyeyi sakince çıkarıp ucundaki gümüş rengi yüzükle bakışırken aklımdan geçenler bunlardan ibaret değildi esasında. Kolyenin zincirini usulca kaldığım sayfanın arasına yerleştirip elimdeki kitabı komodinin üzerine koyarken bir yandan da gözlerim onun üzerindeydi.

İçtiği sigaranın dumanı dudaklarının arasından kayarak adı gibi rüzgarlara karışırken balkon demirlerine sıkıca tutunmuş, bakmaya dahi kıyamadığım gözlerini kısmıştı. Çocukluğundan beri böyleydi işte, sigaranın dumanından nefret eder ve her maruz kaldığında anında gözleri yaşarırdı. Öyle ya, canı ne zaman ağlamak istese bir sigara yakardı. Anlaşılmasın isterdi. Ağlamanın bir zayıflık belirtisi olduğunu düşündüğünden ya da daha güçlü görünmek istediğinden değil; çevresinde ruhunu yakından tanıyan tek bir kişi dahi olmasın, olamasın isterdi.

İçimdeki Şeytan.

Benim içimde bir şeytan var mıydı, beyaz mıydım ya da siyaha mı bulanmıştım hiçbir fikrim yoktu ve fakat Rüzgar'ın ruhunun bembeyaz olduğuna yemin edebilirdim. Hoş, bütün hayatımı karşımda duran adamı tanımaya adamış biri olarak onun ruhunu kendiminkinden bile daha net görebildiğime inanmaktan başka çarem yoktu. O her ne kadar bundan nefret ediyor olsa da, onun her bir adımını takip edip onun için yaşamak benim övünebileceğim tek şeydi. Ona olan sadakatim, öylesine normal bir hâl almıştı ki; ikimiz de benim ona olan bu bağlılığımı sorgulamayı çoktan bırakmıştık.

Şimdi ise, yaşadığımız mahallenin karanlıkta bile mide bulandırıcı göründüğünü biliyor olmama rağmen, ben bunu bir manzara olarak dahi ifade edemezken onun böyle dikkatle neyi seyrettiğini deli gibi merak ediyordum. Çok zeki bir adamdı, öyle ya; çoğu zaman ne hakkında düşündüğünü tahmin edebilmek imkansızdı.

Dediğim gibi, ruhu bembeyazdı ancak sanırım ben şeffaf olmasını dilerdim. Hatta, bunun için ruhumu bile satabilirdim.

"Uyu artık." dedi bakışlarını bana çevirmeden. Sigaradan dolayı mı, yanağından süzülen yaştan dolayı mı bilinmez; fazlaca boğuk çıkmıştı sesi. "Yarın yorucu bir gün olacak, biliyorsun." dedi sonra, sigarayı duvara bastırıp söndürmeden hemen önce son kez derin bir nefes almıştı. İstemsizce sağ elindeki derin yara izine dikkat kesildiğimde ise sol eliyle yanağındaki ıslaklığı kurulamıştı aceleyle.

Uzandığım yatakta biraz daha dikleşip oturmaya devam ederken "Biliyorum, odama geçerim birazdan." diye mırıldandım hiçbir şey olmamış gibi. Başını onaylarcasına sallayıp ağır adımlarla içeri girdiğinde bakışlarım hâlâ elindeki izde dolanıyordu. Sonra bir anda göz göze gelmeyeli saatler olmuş gibi hissetmiş, anında bakışlarımı kaldırıp gözlerimizi buluşturmuştum. Yanımda ona açtığım yere otururken göz temasımızı kesmemiş, bundan her ne kadar nefret etse de ben seviyorum diye bir süre bakmaya devam etmişti kahvelerime.

Komik geldi sanırım sonra, güldü bu hâlime, bir kez daha güzel kalbinden öpmek istedim.

Bakışlarım yeniden komodine yerleştirdiğim kitabın yanındaki siyah tükenmez kaleme iliştiğinde, altını özenle çizdiği cümleleri anımsadım ve ona da sormak istedim bu kez. Rüzgar'ın düşüncelerini dinlemek yüzlerce edebi eser okumakla eşdeğerdi benim nezdimde.

"Acaba şu anda o ne düşünüyor? Herhalde beni değil.. Niçin?.." dedim bakışlarım hâlâ kitabın üzerinde dolanırken. "Onun kafasında bir müddet yaşamak için neleri feda etmem ki?" diye devam ettirdi yaptığım alıntıyı.

"Sen çizmişsin o paragrafın altını." diye fısıldadı belli belirsiz. "Sence.." dedi, duraksadı. Birkaç saniye sonra titrek bir nefes verip devam etti. "Kafamın içine giremesen dahi çoğu zaman ne düşündüğümü anlayabildiğini fark etmiyor muyum?" Kafasını iki yana salladı sonra "Sınırlar, Eylül." dedi. "Bazı sınırlar aşılmamalı."

O an "Haklısın." diyebildim sadece. Kuruyan dudaklarımın arasından başka kelimeler de çıkabilsin, bu yalnızca birkaç dakikadan bile ibaret olsa daha fazla sohbet edebilelim istedim. Denedim, olmadı. Başım hafifçe öne eğildi sonra.

Lütfen, diye geçirdim içimden yalvarır gibi.

Lütfen tanrım, her ne kadar mümkün olmadığını bilsem de, bir gün.. olur da bir gün ihtimaller bizi şaşırtırsa, daha fazla hissedebileyim onu.

🪷

10/09/1997

"Bu, sana yazacağım ilk mektup.

Bugün biraz ağladın, yanına gelip sana sıkı sıkıya sarılmak varken uzaktan sessizce kendini toparlamanı beklemem gerektiği gerçeğiyle yüzleşmek benim için ölümden bile beterdi. Alıştım, alışkınım. Bunu tekrarlıyorum her defasında. Yine, yeniden hatırlatıyorum kendime. Belki gerçekten, alışırım diye. Fakat sınırlara bolca küfür etmeden duramadım yine. Duymadın, biliyorum. Ama hissettin mutlaka.

Ve biliyor musun? Tam on iki saniye boyunca gözlerimin içine baktın bu gece, ilk defa. Aradaki duvarlar şeffaflaşmış gibi hissettim bir anlığına. Çok, çok kısa bir anlığına.

Yara izine dokunmak istedim. İnanabiliyor musun? Okşamayı ve hatta öpebilmeyi diledim. Kendime kızdım sonra. Senin yaralarını iyileştirebileceğime dair olan inancım komik, değil mi?

Sadece bir biblo gibi hissediyorum bazen, ev sahibinin en sevdiği fakat asla yerini değiştirmediği ve yalnızca konulduğu yerde durması gereken bir biblo gibi. Ama biliyorsun, ben camdan yapıldım. Şiddetli bir rüzgarda tuzla buz olma ihtimalim öylesine yüksek ki; bu olasılık beni deli gibi korkutuyor olmasına rağmen bütün yaşamım boyunca beklediğim tek şey, o anmış gibi hissediyorum.

Çok şiddetli esme n'olur. Biliyorsun; dayanamaz, yok olurum.

İyi uykular."

-Eylül.

talihsiz caddelerde şans kovalıyorumWhere stories live. Discover now