[Bölüm 6] Yokluğuyla Sınanmak

32 4 3
                                    

Bölüm şarkısı: palaye royale - lonely.

“Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapmayacağımı biliyorum.”

Jean Paul Sartre - Bulantı.

Jean Paul Sartre - Bulantı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yalnızlık. Yalnızlık, nasıl bir histi?

Lisedeyken depresyondaki bir arkadaşımın yalnız olmaktan yakındığı bir dönemde, hiç düşünmeden, öylece kendi canına kıydığına şahit olduğumdan beri bu konu hakkında hiç düşünmemiştim. Düşünmeye dahi korktuğum nadir konulardan biri; bugün arsızca gözlerimin önüne serilmiş, acımasızca düşüncelerimin arasına sızmıştı. On yedi yaşındaki bir çocuğun ölümüne sebebiyet verebilecek kadar güçlü, bir o kadar da korkunç bir duygu olduğuna emindim ve fakat bütün bildiklerim yalnızca bundan ibaretti. Lâkin gariptir ki, bir keresinde bazı insanlara göre yalnızlığın inanılmaz derecede huzur verici bir duygu olduğunu duymuştum. İstisnalar her konuda varlığını koruduğu gibi, bu sefer de korumaya devam ediyordu belki de. Ama elbette ki, bunun bir önemi yoktu; ben bu hayattaki istisnaları yaşayamayacak kadar sıradan, yalnız kaldığım an acımdan ölecek kadar aciz bir insandım. Çünkü bilmiyordum, onsuz bir hayat nasıl olur hiçbir fikrim yoktu. Bu acı verici ihtimalin varlığını, daha önce hiç aklıma getirmemiştim bile.

Titrek bakışlarım sanki her şey yolundaymış gibi sessizce dışarıdaki sonbahar yağmurunu seyrediyor; kendime çektiğim dizlerim, oturuyor olmama rağmen deli gibi titriyordu. Kaybetme korkusunu muhtemelen ömrüm boyunca hiç tatmamıştım ve şimdi, öylesine hazırlıksız yakalanmıştım ki bu korkuya.. Eminim dokuz yaşındaki hâlim bile bu durumla çok daha iyi başa çıkardı. Ya da çıkamazdı. Benim her yaşım böyle çaresiz miydi? Bilmiyordum ki; hangi noktada bu hâle gelmiş, ne zaman kendimden böylesine ödün vermeye başlamıştım ve geriye benliğimden hiçbir şey kalmayana dek buna devam etmiştim.

İstemsizce küçük bir kahkaha kaçırmıştım dudaklarımın arasından. Ziyadesiyle zavallıydım. Hava kararmaya başlamıştı ve bütün gün odamdan dışarıya tek bir adım dahi atmamıştım. Hoş, atmaya da niyetim yoktu. Bunu fark etmiş olacak ki, artık konuşmamız gerektiğine karar vermişti. Kapım iki kez tıklatıldığında dişlerimi alt dudağıma geçirmiş ve sessiz kalmayı tercih etmiştim. Zaten o da bir cevap duymayı beklemiyor gibiydi. Yavaşça kahverengi kapıyı aralamış, çirkin gıcırtı sesinin odada yankılanmasına izin vermişti. Bana doğru attığı her bir adımda kalbim tekliyor, avuç içlerim karıncalanıyordu. O nasıl hissediyordu, merak ediyordum. Tedirgin miydi benim gibi?

"Delirmeye başladın sanırım sonunda." demişti yüzünde tatlı bir gülümsemeyle yanıma otururken. Duyduğum cümlenin ardından başımı arkaya, yatağıma yaslayıp bir kahkaha daha atmıştım. Sanıyorum ki, çokça haklıydı. "Eğer ruh sağlığım konusunda belirtileri sayacak olsaydım, kendi kendime gülmeyi son sıraya bile koymak aklıma gelmezdi." demiştim, bakışlarım hâlâ ona dönmemişken ona yönelik konuşmak çok daha kolaydı. Yüzüne bakmaya çekiniyor, camdaki yansımasından yüz ifadelerini anlamlandırmaya çalışıyordum. Mavi gözleri benimkilerle buluşacak diye ödüm kopuyordu, nasıl tek bir gecede bu hâle gelebilmiştik?

Bakışlarımı tavana kaydırmış, dizlerimi biraz daha kendime çekip bacaklarıma sıkı sıkıya sarılırken bulmuştum kendimi. Ona saniyesinde ayak uydurmuş ve dalga geçer gibi olan konuşma tarzını anında benimsemiştim. Bunu bir maske misali kendime kalkan olarak kullanmak işime gelmişti.

Uzun bir sessizliğin sonunda "Dün gece için özür dilerim." demişti bir anda. Açıkçası diyebileceği her şeyi gün boyu kafamda kurmuş, yüzlerce senaryo yazmıştım aklımca. Hataydı, diyebilirdi. Unutalım, diyebilirdi veya olmamış gibi yapmaya çalışıp aramızda sikik bir gerginlik yaratabilirdi. Hatırlamıyor gibi davranıp günlerce ağlamama sebep olduktan sonra her şeyi bir şekilde yoluna koyabilir ve hayatımıza devam da edebilirdik ama beklediğim şeyler arasında bir özür kesinlikle yoktu.

"Yapmamam gerekiyordu. Anlık gelişti ve bencil davrandım." demişti, artık yüzü bana dönük ve ses tonu çok daha ciddiydi. "Attığım her adım hesaplıyken nasıl bu kadar düşüncesiz davranabildim, bilmiyorum. Üzgünüm, Eylül. Ama biliyorsun zaten, bizim yaşadığımız dünyada bunlara yer yok. Hiç olmadı."

Güldüm, onca ihtimal arasından bu konuşmayı seçmiş olması delirtmişti beni. Sessiz kalmak istemedim. "Niye? Bizim dünyamızda insanlar öpüşemiyor mu?"

"Kastetiğim şeyin ne olduğunu biliyorsun." dedi, omuzları düşmüş ve bakışları yeniden pencereye dönmüştü. Ona olan sevgimin elbette ki farkındaydı ve fakat ne ben bunu dile getirmeye cesaret edebilmiştim bunca sene, ne de o. "Biliyorum." dedim sadece.

Cebine uzanıp günler önce kitabının arasına bıraktığım kolyeyi çıkardı. Çelik ince bir zinciri, ucunda da alyans benzeri hoş bir yüzük vardı. İki yıl önce bir görevde kullanmak için satın aldığımız çift yüzüklerinden bana ait olandı bu. Benim için çok değerli bir anı olduğundan mıdır bilmem, inat ve ısrarla asla boynumdan çıkarmamıştım bu kolyeyi. "Bunu niye kitabımın arasına bıraktın?" dedi.

Omuz silktim. "İnsanlar bizi evli sanacak diye ödün kopuyordu çünkü." dedim, dudaklarımda küçük bir gülümseme vardı. "Çıkar boynundan at gitsin diye başımın etini yemiyor muydun?"

"Dalgasına söylediğimi biliyorsun." demişti ani bir çıkışla. "Bunu saklamanı da, hep boynunda durmasını da seviyordum."

"Hayır, bilmiyorum." demiştim ben de ve bu sefer bakışlarımı ona çevirmekten katiyen kaçınmamıştım. "Ne düşündüğünü anlayabilmek için yıllarca çabalayabilirim Rüzgar ama bazen anlayamıyorum işte. Çabamın yeterli olmadığı şeylerin en başında senin düşüncelerini tahmin edebilmek geliyor zaten."

Ayağa kalkarken konuşmaya devam etmiştim. "Bazen düşüncelerini açık açık söylemen gerekir."

"Haklısın." derken bakışları hareketlenen bedenimde gezinmeye başlamıştı. "Nereye gidiyorsun?" diye sormuştu, sesinde ondan beklenmeyen bir panik vardı. Yine ve yeniden, anlam verememiştim.

Odamın kapısına doğru yürümeye başladığımda, ona sırtımı döndüğümü düşünsün istemediğimden yine şakaya vurmayı tercih etmiştim. "Bira almaya gidiyorum, ayık kafayla çekilmiyorsun."

Karşımda o varken gardımı indirmem ve yüzümü saklayan bütün maskelerden arınmam bu kadar kolaydı işte.

"Ben de geliyorum." demişti sonrasında hızlıca yerinden kalkarken. "Birlikte gidelim."

Yalnızlık, benim hiç bilmediğim ve öğrenmekten de ölesiye korktuğum tek duyguydu. Artık çok net bir şekilde biliyordum ki, aramızda ne geçerse geçsin o beni asla yokluğuyla sınamayacaktı. Çünkü her şeyin sonunda onun yokluğuyla sınanmak, benim felâketim olurdu.

talihsiz caddelerde şans kovalıyorumWhere stories live. Discover now