[Bölüm 8] Susan ve susturulan

33 5 5
                                    

Bölüm şarkısı: sedef sebüktekin - dert olmasın diye.

Bölüm şarkısı: sedef sebüktekin - dert olmasın diye

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Ben suçlu, ben deli, her zamanki gibi. Eve gidince ağlarım, şimdi gülme vakti."

İçimden geldiğince bağırarak en sevdiğim şarkılardan birine eşlik ediyor, bir yandan da yemek hazırlamaya çalışıyordum. Hoş, yapabildiğim yemek sayısı bir elin beş parmağını geçmezdi ve fakat elimin lezzetine de güvenmiyor değildim. Özenle doğradığım sebzeleri tavaya atıp pişmesini beklerken yaptığım yemeğe gururla bakıyordum. Genç yaşta olgunlaşmak zorunda kalan insanların nadide becerilerinden birine sahiptim, mutlu mu olmalıydım? Yalandan geniş bir gülümseme yerleştirdim yüzüme, başka çaremin olduğunu sanmıyordum.

"Sen çal, hadi çal. Dans edip unutmam gerek biraz- Siktir ya."

Sıcak tavaya değen elimle dudaklarımın arasından bir küfür kaçırmış, parmağımı suya tutmak için lavaboya koşmuştum. Diğer elim yaşadığım acıyla sıkı sıkıya tezgaha tutunurken yüzümdeki sahte gülümseme de gerçek bir kahkahaya dönüşmeye başlamıştı. Hiçbir siktiğimin becerisine sahip falan değildim.

"Yanık mı kokuyor?"

Rüzgar'ın odasından gelen belli belirsiz sesi duyduğumda soğuk suyun altında beklettiğim elimi hızlıca çekmiş ve birkaç adımda ulaştığım ocağın altını kapatmıştım. Faciaydı. Düpedüz bir facia yaratmıştım.

Omuzlarım düşerken "Hayır." demiştim yalnızca. "Her şey yolunda."

Aslında, hiçbir şey yolunda değildi. Ne yaparsam yapayım, sonunda hep hüsrana uğruyordum. Öylesine yetersiz hissediyordum ki kendimi, bazen yalnızca bir put misali dikilmek istiyordum odanın ortasında. Şayet tek bir adım bile atmaz, hiçbir şey yapmazsam; belki o zaman başarısız olmaz, daha az yetersiz hissederdim.

Odasından çıkıp ağır adımlarla çelik kapıya yöneldiğinde "Tamam." demişti sadece. "Çıkıyorum ben."

Boğuk sesi kulaklarıma ulaştığında anlamsız gelen kelimelerine karşılık şaşkın bir nida yükselmişti iki dudağımın arasından. Lâkin sesimi duyduğundan bile emin değildim. "İş vardı akşam?" demiştim yanına doğru adımlarken. Burnuma dolan yumuşak kokusu beni biraz da olsa rahatlatırken ondan makul bir cevap duymayı umuyordum. Oysa deri ceketinin cebindeki paketleri çıkarıp bana uzatmayı tercih etmiş ve "Bu gecelik sen halledebilirsin, değil mi?" demişti. "Sana güveniyorum."

İstemsizce kaşlarım çatılsa da bir tepki vermem gerektiğini bildiğimden kafamı aşağı yukarı sallamakla yetinmiş ve bana uzattığı paketleri alıp masaya koymuştum. Bu ilk defa oluyordu ve ne demem gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu esasında. Bakışlarım siyah deri ceketinin göz alan düğmelerinde gezinirken "Nereye gidiyorsun?" diyebilmiştim sadece.

"Önemsiz." demişti o da omuz silkerek. "Birkaç arkadaşa sözüm var. Uyu sen istersen, geç gelirim yüksek ihtimal."

Anlamıyordum. Garipti. Şu an katiyen kendisi gibi davranmıyor, yüzüme dahi bakmıyordu. Umursamaz bir tavrı ve bu anlaşılmasın diye taktığı sırıtan bir maske vardı suratında. Bir sorun olduğu barizdi ama onu zorlamayacaktım. Çünkü biliyordum; anlatmak isteseydi, anlatırdı.

"Peki." demiştim kısık bir ses tonuyla. Elimi kaldırıp hafifçe salladım. "Görüşürüz o zaman."

🪷

Telefonum üçüncüye çalıyordu ve ben şimdiden bunalmaya başlamıştım. Aldığım nefesler ciğerime batıyor, soğumaya başlayan havalar yüzünden ellerim titriyordu. Tüm benliğimle nefret ediyordum. Bu ıssız sokaktan, küçük bir hap ve birazcık zevk uğruna insanlığını yok eden, gözüne perde inen canavarlardan ve bunun bir parçası hâline gelmiş olmaktan nefret ediyordum.

"Eylül." demiştim telefonu açar açmaz. Aceleyle konumumu soran adama bulunduğum sokağın adını verdikten sonra "Deponun yakınındayım." demiştim. Telefon yüzüme kapanırken bir küfür savurmuş, ellerimi kahverengi kapüşonlumun ceplerine sokup beklemeye başlamıştım. Çok geçmeden sokağın başında görünen siyah arabayla gözlerimi devirmiş, cebimden istedikleri malı çıkarmıştım. Kural buydu; olabildiğince hızlı hareket eder, gereğinden fazla diyaloğa girmez ve lüzumu olmadıkça yüzümüzdeki maskeyi çıkarmazdık.

Önümde duran arabanın camı aralandığında eğilip avucumu açmıştım. Orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim iki adam vardı sadece. "Ne?" demişti arabayı süren, gerçekten de ne istediğimi anlamamış gibi. "Para." demiştim gözlerine bakarak, kin ve pislik akıyordu bakışlarından. Kusmak istedim. "Başka şekilde ödesek?" demişti, yolcu koltuğundaki adam gür bir kahkaha atarken.

"Ederin kaç para?" demiştim meraklı bir bakışla onlara ayak uydurup gülerken. "Bedeninle ödeyebileceğin kadar ucuz değil bu mal."

"Ne diyorsun amına koyayım?" demişti arabadan çıkmak için kapıya uzandığında. Fazlaca öfkeli, bir o kadar da aç görünüyordu.

"Arabadan çıkarsan iki katını ödemeyi teklif etsen bile satmam sana bunu." demiştim sadece. Eli donup kalırken yanındakine bir bakış atmış ve lafı ona devretmeyi seçmişti. Bakışlarım böylece esmer adama odaklandığında elini cebine atmış ve cüzdanını alıp kapıyı açarak yanıma adımlamaya başlamıştı. Canıma minnetti, hangisinin ödediği umurumda değildi. Sadece bir an önce işi halledip gitsinler istiyordum. Parayı avucuma uzattığında minik torbayı diğer elimden hızla çekip almış, yüzüme ani bir yumruk atmıştı. Sonrasında ise bir adım gerilemiş, gitmeden önceki çirkin sözlerine şahit olmaktan başka bir şey yapamamıştım.

"Haddini bil, orospu."

Kusmak istedim.

Son hız giden araba ve ardında bıraktığı nefretim.

Dudağımın kenarından süzülen birkaç damla kan.

Gözlerimden bir irin misali taşan ve yanaklarımdan süzülen gözyaşları.

Karanlık yolda beliren devasa iblisler ve kahkahaları; "Yaşadığın ve yaşayacağın her şeyi hak ettin." der gibi.

Karşı çıkmaya cesaret edemediğim düzene uyum sağlamaktan ibaret olan hayatımın özetiydi bu gece yaşananlar. Devrim niteliğinde değildi varlığım. Evet, belki tüm bu düzeni yaratan ben değildim ve fakat devam ettirerek en büyük günahlardan birine ortak olandım. Susandım, susturulandım. Karanlıktan arınacak, beyaz olacağım diye kendine sözler veren, vicdanını çocuk eyler gibi kandırandım ben.

talihsiz caddelerde şans kovalıyorumWhere stories live. Discover now