page 28 • trying to make remarks keep us apart

12.3K 1.3K 1.9K
                                    

O gün hava sisliydi.

Sanki olacak her şeyin habercisi gibi gündüz yaza çalan hava saat ilerledikçe sislenmişti, gökyüzü berraklığını kaybedip üzerinde yer yer bulutlar kümelenmişti. İstanbul trafiği kendini aşarak gecenin geç saatlerine vurmuş olmasına rağmen son derece yoğundu. İnsanlar tahammülsüzdü, kediler bile bulduğu her canlıya pençelerini çıkartarak geziyordu.

Seneler önce aynı gün On Bir ölmüştü ve o gün de aynı böyleydi. Hatırlıyordu Yaman, o günün sabahı havanın güzelliğine gülümseyerek uyanmıştı. Hiçbir zaman çok güleryüzlü veya iyimser birisi olmamasına karşın o gün Zeynep'i, kardeşini göreceği için en ufak iyilik dahi onu güldürebilmişti.

Zeynep'in öldüğü gün onu görmüştü.

Şimdi güzel bir manzaraya bakan odasında camın önündeyken aklına dolan bu anılarla yüzü milim kıpırdamıyordu. Lacivert hareleri önündeki ışık kirliliğinin bolca olduğu apartman kümelerini izlerken elinde tuttuğu viski bardağının varlığını unutmuştu. İçmekten pek haz etmezdi, hatta yıllardır onu içtirecek tek şey bu günün tarihi oluyordu.

Ama bugün nedense kendini içkiye vurup bir şeyleri unutacak kadar içmiyordu. Saatler önce diğer evine gelen savcıdan birkaç dakika önce ayarlamıştı aslında şişesini ama onun gelme haberi tüm planlarını bozmuştu. Akay evinden ayrıldıktan yarım saat sonra o da kendi evine geçmiş ve bu planı uygulamaya koymak istemişti, tek sorun bu defa içinden gelmiyordu.

Yaman güçsüz bir adam değildi, aksine, birçok kişinin imreneceği kadar iyi yönetiyordu duygularını. Zaten eğer böyle olmasa Zeynep'in ona verdiği, her şeyi açıklayan günlüğü okuduktan sonra delirirdi. O ise tüm duygularını derinlere gömmüş ve sadece intikamı için gerekenleri çıkartmıştı ortaya.

Bu intikamı Zeynep'e olan borcu olarak görüyordu. Savcının anlamadığı da buydu, savcı mekanik yaklaşıyordu. Okuduğu hukuk kitaplarından konuşuyordu, katı düşüncelerinden bir adım dahi dışarı çıkmıyordu. Bundan korkuyordu. İnandığı şeylerin dışına çıkmaktan, Yaman'a hak vermekten ölesiye korkuyor ve bu yüzden de onu her anında içinde daha da suçlu duruma getirmeye çabalıyordu.

Yaman bunun farkındaydı, Yaman Akay'ın düşündüğünden çok daha fazlasının farkındaydı. Her bakışı analiz eden beyni sayesinde savcının bile farkında olmadığı çoğu şeyin farkındaydı.

Aslında kendisini uzak tutmasının bir sebebi de buydu, Akay çok tecrübesizdi. Buna rağmen inandığı şeylere son dalıymışçasına tutunuyordu, eğer kendisine inanırsa bunun onun için ne kadar yıpratıcı olduğuna bakmadan ilerlerdi. Akay eğer Duman'a hak verirse kendi davasından aşağı savunmazdı çünkü karakteri bunu kaldırmazdı, doğru bildiği karşısında dibine kadar direnir ve konuşurdu.

Bakışları, dışarıyı izlediği büyük cama yansıyan portakal suyu kutusuna kaydığında dudakları tutamadığı bir şekilde kıvrıldı. Arkasını dönüp onu içmek için iki adım atmıştı ki kapısı tıklandı ve kendisinden bir emir gelmeden hızla açıldı. Kaşları derince çatılmış bir şekilde bakışlarını kapıya çevirdi ama Dila'nın nefes nefese hâlini gördüğünde "Söyle." dedi sadece. Sesi savcının yanında olduğu gibi alaycı veya rahat değildi, ciddi ve son derece katıydı.

Dila, şekli abisine benzeyen kurumuş dudaklarını oyalanmadan aralayıp "Savcıyı kaçırmışlar." dedi. Bu kısa ve öz cümle, ikisinin arasına bomba gibi düşerken Yaman kısa bir an gözlerini yumdu, sonrasında anlamak istercesine "Ne yapmışlar?" dedi. Sesi o kadar sert çıkmıştı ki Dila, karşısındaki kişinin kendisine zarar vermeyeceğini bilmesine ve asla korkak bir insan olmamasına rağmen irkildi.

Suikastçı [bxb]Where stories live. Discover now