10

3.2K 391 299
                                    


-arkadaşlığımızı mahvetmek istiyorum onun yerine sevgili olmalıyız

2021


⋆ ˚。⋆୨♡୧⋆ ˚。⋆

Saçımı başımı güzelce düzeltip hızla merdivenlerden aşağı inmeye başladım. İstese Jeongguk şu an kapıyı bile boş verip evime girebilirdi ama bana olan saygısından dışarıda beni beklemeyi tercih etmişti.

Basamakları ikişer üçer indikten sonra kapının önüne geldim. Hızlı soluklarımı durdurmaya çalışarak derin nefesler alıp verdim ve gözlerimdeki nemliliği elimin tersiyle sildim. Onu üzdüğüm için ben de üzülmüştüm ve kendimi tutamayıp ağlamıştım birazcık. Fakat gözyaşlarım için üzülmedim çünkü bunu hak etmiştim.

Ama Jeongguk, söylediği gibi beni ağlarken görürse çok üzülürdü. Bu nedenle hiç ağlamamışım gibi yüzüme güzel bir gülümseme yerleştirip kapıyı açtım. Kapının önünde olmasını beklerken kapının yanındaki bankta oturduğunu gördüm. Kapıyı arkamdan kapatarak yanına doğru gidip aramızda fazla mesafe bırakmadan yanına oturdum.

Beni görür görmez elinde tuttuğu not kağıtlarını uzattı, alıp ufak bir göz gezdirdim ve notları kenara koyduktan sonra ona doğru döndüm. Gözlerimin içine bakmaktan kaçınıyordu. Anlaşılan onu epey kırmıştım.

"Neden gözlerime bakmıyorsun Jeongguk?"

Sorduğum soruyla birkaç saniye gözlerimiz buluşsa da kafasını başka yöne doğru çevirdi. Şu an burada olması bile mucizeydi fakat ben yine bencillik yapıp daha fazlasını istiyordum. Bu yüzden uyluklarının üzerindeki ellerini tuttum. Şaşkınlıkla bana bakarken ben ise ona gülümsemeye çalışıyordum.

"Gözlerinin içine bakarsam sana ne kadar kırıldığımı görür ve üzülürsün diye düşündüm." dedi ellerimi avuçları içine alarak. Kendine ben canavarım dese de çoğu insandan daha düşünceliydi. Ve haklıydı da, gözlerinin içine bakıp bana olan kırgınlığını gördüğüm an çok üzülürdüm. Başımı salladım söylediği şeye. Ellerimi ellerinden çekmeden başımı öne eğdim. Söyleyecek bir şeyler bulmayı umut ederken birden gök gürledi. Hiç hesapta olmayan bir yağmur yağmaya başladı.

Âni korkuyla irkilerek yerimden sıçradığımdan Jeongguk beni kolları altına alarak sırtımı okşamaya ve sakin olmamı söylemeye başladı. Yağmuru severdim ama gök gürültüsüyle pek -hiç- aram yoktu. Jeongguk da anlamış olacak ki kulağıma eğilerek "Seni odana götüreceğim." diye fısıldadı.

Bir şey demeye kalmadan beni kucağına aldığında itiraz etmek istemedim. Şu an onun ilgisine ihtiyacım varmış gibi hissediyordum ve Jeongguk bana istediğim tüm ilgiyi veriyordu. O an farkettim ki Jeongguk, Marcel'in yanında bir seçenek değildi.

O beni kucağına almış eve doğru götürürken cebimden evin anahtarını çıkarttım. Eline verdikten sonra beni tek eliyle tutmak için havaya doğru hafifçe zıplattı ve kapıyı açtı. Anahtarı bana geri verdi. Ellerimi yeniden boynuna doladıktan sonra onun da kendi ellerini sıkıca belime dolağını hissettim. Başımı usulca boyun girintisine gömdükten sonra merdivenlerden yukarı çıkmasını bekledim. Ne tökezliyor ne de basamakları çıkarken önünü görmeye ihtiyaç duyuyordu.

Odama daha önce geldiğinden yolu biliyordu. Bu yüzden direkt olarak odama doğru ilerledi. Kapıyı ardımızdan kapattıktan sonra ne yapacağımı bilemeyerek başımı boynundan kaldırdım. Hırkada kalan kokudan daha yoğundu boynundaki koku. Ne sert ne de çok hafifti. Ama insanı kendine hayran bırakıyordu.

Beni yatağa doğru bırakırken ellerimi omzundan çekmek zorunda kaldım. Orada rahattım bu yüzden sızlanmamak için zor duruyordum şu an ama öncelikle konuşmamız gerektiğini ve ondan gerçekten güzel bir özür dilemem gerektiğini hatırladım ve sustum.

mindblow ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin