9- Gerçek Kişilik

211 28 11
                                    

Üzerime giydiğim beyaz gömleğin baştan iki düğmesini açtım. Kollarını kıvırarak dirseklerime kadar çektim. Kahverengi renkli kemerimi altıma giydiğim siyah kot pantolonun iplerinden geçirerek taktım. Saçlarımı üstten bir tarayarak dağınık görünümünü aldım ve aynadan kendimi son bir kez kontrol ettim. Yakışıklı görünüyordum; okuldaki güzel görünümümün aksine.

"Vay canına, harika görünüyorsun dostum." Kapının eşiğinden beni izleyen Jimin'e karşılık hafifçe gülümsedim. Beni desteklemek için yanıma gelmişti ve saçma bir şey söylememem için bizimle birlikte gelecek, gizli bir köşeden bizi seyredecek ve kulaklık yardımıyla bana destek olacaktı. Aksi takdirde aşırı kıroca veya takıntılı bir aşık gibi davranma olasılığım vardı.

"Öyle mi? Teşekkürler!" Adımlarımı ondan yöne çevirerek yanından geçtim. "Hadi gidelim şimdi." Beni onaylarak çoktan kapının yanına varmış benim peşimden geldi ve ben kapıyı açtığımda ilk olarak o ayakkabılarını giyerek apartman merdivenlerine yöneldi. O beni beklemeden aşağı inerken ben de siyah renkli spor ayakkabılarımı giydim, kapıyı ardımdan kapatıp kilitledim. Anahtarı pantolon cebime yerleştirdikten sonra Jimin'in peşine aşağı indim.

Dış kapıyı açmış, beni bekliyordu. Açtığı kapıdan dışarı çıktıktan sonra peşime o geldi. Durak evin biraz ilerisindeydi, bu yüzden durağa kadar yürüyüp minibüs bekledik. Minibüs geldiğinde bindik ve sohbet ederek istediğimiz durağa varmasını bekledik.

Durağa vardıktan sonra indik ve kol kola bir şekilde mekana girdik. Etrafta koltuk ararken Yoongi'nin çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Beni beklerken telefonuyla uğraşıyordu. Jimin'den kulaklıklardan birini alıp kulağıma taktım, o da aynı şekilde kendi kulağına bir kulaklık taktı. Birbirimize işaret yapıp ayrı yerlere dağıldık.

Yoongi'nin olduğu yere vardığımda gölgemi görmüş olacak ki bakışlarını yukarı çevirdi. Tamam, yazışırken çok cesaretli davranıyor olabilirdim ama normalde o kadar da baba tavırlarım yoktu. Yine de cesur durmaya çalışarak hafifçe gülümsedim ve kolumu kaldırıp minikçe el salladım. "Merhaba." O beni baştan aşağı süzerken ben de karşısındaki sandalyeye oturdum.

"Gerçekte böyle giyinen birisi olduğunu bilmiyordum." Bakışlarını yüzüme çıkardı, uzun uzun inceledi. "Seni feminen sanıyordum." Bu sözün üzerine hafifçe güldüm, gülerken bir elimle ağzını kapatmıştım. Gözleri ellerime düştü, ardından geri gözlerime çıktı.

"Hadi sipariş verelim!" Heyecandan titreyen ellerime sahip çıkmaya çalışarak dikkatini çekmek adına garsona el salladım. Garson beni fark ederek yanımıza geldiğinde önümdeki menüyü daha yeni fark etmiştim. Yine de boşuna çağırmış gibi olmamak adına yalnızca elmalı turta istedim. Garson bana olumsuz bir yanıt vererek beni zort ettiğinde utancımdan gülümsedim. Yalnızca çilekli milkshake istedim bunun olmasını umarak. Garson beni onaylayarak önümüzdeki menüleri alırken derin bir nefes verdim kurtulma sevinciyle.

"Ben yalnızca bitki çayı alayım, mümkünse papatya çayı olsun." Tabii ya, Yoongi bu yüzden her zaman sakindi. Papatya çayının etkisini biliyordum, daha önce denemiştim. Hatta en son denediğimde bir kavgaya karışmıştım ve sinirimi atamamıştım. Beni bir yere oturtup sakinleştirmeye çalışmışlar ama olmayınca zorla papatya çayı içirmişlerdi. O an kafanız öyle bir güzelleşiyor, içiniz öyle bir rahatlıyor ki, içki içmeye ihtiyacınız olmuyordu. İşte Yoongi de sürekli papatya çayı içiyordu, bu yüzden aşırı sakindi.

Garson yanımızdan ayrılırken bakışlarımı Yoongi'den ayırmadım. Ona baktıkça bakasım geliyordu, o dünyanın yedi harikasından biriydi. "Geri zekalı, çocuğu gözlerinle yedin." Kulaklıktan duyduğum sesle irkildim ve dudaklarımı büzerek Jimin'e baktım. O da gözlerini kısarak bana bakıyordu.

"Pekâlâ, Jung Hoseok." Tekrardan Yoongi'ye çevirdim bakışlarımı. Arkasına yaslanmış, kollarını kavuşturmuştu. Devam etmesini istediğimi belirtir şekilde başımı salladığımda dudaklarını ıslattı. "Klasik bir mahalle çocuğusun, değil mi?"

Klasik bir mahalle çocuğu. Nasıl bir tabirdi bu böyle?

Hemen moda girerek bacaklarımı sonuna kadar ayırdım ve arkama yaslandım onun gibi. "Yalnız kardeşim, bizim oralarda mahalle çocuğu denmez, ona göre. Aklını alırız." Kulaklıktan bir boğaz temizleme sesi geldiğinde toparlanıp hafifçe gülümsedim. "Yani biraz kaba bir deyimdi bu." Yoongi kaşlarını çatarak ne yaşadığımı sorguluyordu içinden.

"Peki... Bana ne zaman aşık oldun?" Böyle sorular sormaya devam edecek miydi? Bu sorular çok tehlikeli ve gericiydi. Özellikle bakışları beni fazlasıyla geriyordu.

Tam ağzımı açmış bir cevap verecektim ki kalın, erkeksi bir ses işittim. "Hoseok?" İkimizin de bakışları o yöne döndüğünde gözlerimi sonuna kadar açtım. Bu eski sevgilimdi; Kim Namjoon.


~💕🛌🏼🏇🏼💕~


Bu kelimeler harici 622 kelime.

Merhaba Hoseok'un eski sevgilisi.

I'm A Boy! / Sope - Texting Olması PlanlanıyorWhere stories live. Discover now