2. Bölüm - İkinci İhanet

296 28 29
                                    

Öhöm öhöm, ben geldim. Niye geldim ben de bilmiyorum. Çok fazla sorgulamayın, hasta olursunuz.

Bu bölüm de Bertuğ Yüzbaşı'nın dilinden ancak bu böyle çok fazla sürmeyecek, haberiniz ola 🫡

Sizleri burada çok fazla sıkmak istemiyorum, hazır elimizde upuzuuuuun bir bölüm varken bölüm sonunda görüşelim olur mu 🥹🥹🥹

Yazım hatası görürseniz lütfen çekinmeden söyleyin.

Not: Bölüm içerisinde yer alan yabancı dildeki cümleler çeviri kullanarak yazılmaktadır. Yanlış çeviriler olabilir, siz sadece benim Türkçe olarak yazdığım anlamları dikkate alın. Teşekkürler.

O zaman kemerlerinizi bağlayın ve buyurun efendim...

-0-0-0-0-0-0-0-

Hatırlatma...

"Komutanım, Göktürk Albay Pusat Timi'ni helikopter sahasına bekliyor."

"Eyvallah aslanım. Gidebilirsin." Asker ortalıktan kaybolurken tim ayaklandı, Sarp ve Çağlar birbirlerini bıraktı, Sarp dolabından silahını aldı, herkes ayak ucundaki çantaları sırtladı. Kasklar da takıldığında ben önden kapıya yöneldim.

"Hadi beyler. Vurmamız gereken piçler var."

-0-0-0-0-0-0-0-

Toprak Bertuğ Altay'ın ağzından...

Pervanesinin rüzgarıyla saçlarımızı geriye savuran helikopterin önünde tek sıra halinde dizilmiştik. Aradan iki dakika bile geçmemişti ki Göktürk Albay önümüze dikilmişti.

"Beni rahatta dinle." Aldığımız emirle beraber elimizdeki silahlarla rahata geçip albayı dinlemeye başladık. Göktürk Albay "Dediklerimi unutmayın. Kadını sağ istiyorum, gerisi sizindir." dediğinde kafamıza iyice kazımak için özellikle bu konuya vurgu yaptığını düşünmüştüm.

"Emredersiniz komutanım!" diyerek albayı onayladık.

"Kılıcınız keskin olsun, yüzbaşım." Emri aldığımı belli etmek için kafa selamı verdim.

"Pusat! Helikoptere bin!"

Timim tek sıra halinde teker teker helikoptere binerken helikopterin kapısının yanında durup hepsinin binmesini bekledim. Herkes binince ben de bindim, benim ardımdan ise dışarıdan bir asker helikopterin kapısını kapattı.

Herkes yerine kurulduğunda helikopter yavaşça havalandı, olur da pilotun bizimle iletişime geçmesi gerekirse diye Mete kulaklığın tek tarafını kulağına taktı. Her şey tamamdı.

Pusat, göreve hazırdı.

Helikopterde bir tarafta ben, Mete ve Selçuk; diğer tarafta ise Sarp, Çağlar ve Yiğit abi oturuyordu. Sarp ve Çağlar kendi aralarında sohbet ederken hemen yanımdaki Mete kulağıma doğru yaklaşıp "Komutanım... Bu Lui denen herif garip bir şeye benzemiyor mu?" dedi. "Yolda görsem yolumu değiştiririm."

Mete de haklıydı tabii. Şimdi Allah var, Fransız erkekleri sarı saçlarıyla birer civcivi andırıyorlardı. Hani bizde de sarışın vardı -mesela Sarp- ama hiçbiri civcive o kadar benzemiyordu. Fransız erkekleri bu konuda başka bir boyuta atlamışlardı. Aklıma gelen bu düşünce ile "Dalin reklamından fırlamış nonoşun tekini başa koymuşlar işte." dedim.

Vatan Çiçeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin