3. Bölüm - Kayan Gözler

247 31 67
                                    

Okulun ilk gününden selam!

Yıldızımızı parlatmayı unutmayın!

Medyada Şilan'ın göz rengi bulunuyor...

Kısacık tenefüste bölüm paylaşmaya çalıştığım için çok vaktim yok, o yüzden buyurun bakalım bölüme...

(Düzenleme: Okulda hoca derse erken girince paylaşamadım, evi bekledik hep beraber... olsundu.)

Yazım hatası görürseniz lütfen çekinmeden söyleyin...

-0-0-0-0-0-0-0-

Hatırlatma...

"Vous avez gagné parce que je l'ai autorisé." Ben izin verdiğim için kazandın.

"Et je le jure, commandant. Tu vas regretter de m'avoir fait faire ça." Ve yemin ederim, komutan. Bana bunu yaptırdığın için pişman olacaksın.

Fransızca bildiğimi nereden bildiği hakkında bir fikrim yoktu ama bir şekilde bunun farkındaydı. Sırf ben anlayayım diye bildiği diğer dillerde değil, Fransızca konuşuyordu.

Aramızda bir adım kalacak kadar yaklaştım ona. Önünde durdum ve ona tam anlamıyla üstten üstten baktım. "Neden pişman olacağım, biliyor musun?" Başını kaldırıp bana baktı. Göz gözeydik. Hafifçe eğilip sağ elimle at kuyruğu yaptığı saçını tuttum ve başını geriye doğru çektim. Boynu şu an tamamen açıkta kalmıştı, sol elimle de orayı kavradım. "Sana diz çöktürdüğüm için değil, seni öldürüp leşini ağaçlardan birine asamadığım için pişman olacağım."

Saçını ve boynunu bıraktığımda dişlerini sıkıyordu. Şu an istediği şeyi yapabilirdi, asla keyfimi bozmazdı.

Tekrardan uzaklaştım ve kaskımın halihazırda açık olan mikrofonuna konuştum. "Beyler toplanın, yuvaya dönüyoruz."

-0-0-0-0-0-0-0-

Toprak Bertuğ Altay'ın ağzından...

"Kaldırın." Çağlar kadının sol koluna girerken Sarp ise bilerek yarasına bastırarak onu tutmuştu. Beraber kadını yerden kaldırdıklarında bakışlarımı kadının yüzüne çevirdim. Sadece dişlerini sıkmıştı ama dışarıdan iyice incelemeyen biri tepkisiz olduğunu düşünürdü. İyi eğitilmişti.

"Mete, albaya haber ver, operasyon başarılı."

"Emredersiniz komutanım."

Mete'nin emiri aldığından emin olduğumda başımdaki kaskın telsizini kapattım ve arkamı dönüp geldiğimiz yere doğru yürümeye başladım.

Yiğit abi yanıma yanaştı. Bir sıkıntısı varmış gibi bir yüz ifadesi vardı. "Komutanım, diğerleri derenin karşı tarafında kaldı." Parmağıyla arkamızda kalan kadını işaret etti. "Şilan denen şu şerefsiz halata tırmanmayı bilse bile bu omuzla yapamaz. Hadi yaptı diyelim, fazla zorlarsa kolundan olabilir. Bu çok umrumda değil tabii ama, fazla kan kaybetmesine sebep oluruz ve bu yüzden başına bir şey gelirse albay Allah bilir bize ne yapar..." Kısa bir es verdi ve devam etti. "Nasıl yanlarına gideceğiz, dere yatağını nasıl geçeceğiz?" Şu an benim düşündüğüm en önemli şey de buydu zaten. Derin bir nefes verirken sağ elim benden bağımsızca çenemi kaşımaya başlamıştı. Bunu fark ettiğimde elimi hemen aşağı indirdim. "Bilmiyorum abi. Bilmiyorum ama geçeceğiz bir şekilde."

Vatan Çiçeği Where stories live. Discover now