yirmi bir

3.8K 162 29
                                    

birkaçgünsonra / Ev

"Sucuk mu, peynir mi?" diye soran Alexander'la kafamı kaldırıp ne yaptığına baktım. Tost makinesinin oradaydı ve ekmekleri hazırlıyordu. Çok geçmeden "Sucuk." dedim. Başını sallayarak sucuğu dilimlerine ayırdı. "İşe gideceğim için sucuk yemene izin veriyorum yoksa," dönüp bana baktı, "Hayatta izin vermezdim." dediğinde tek ortak noktamızın seks olduğunu hatırlatmasına karşın bir şey demeden telefonuma geri döndüm.

Banka hesabıma yatan parayı incelemeye devam ettim. Bu yatan parayla birlikte bütün param bir milyon doları geçmişti. Üstelik fazlasıyla geçmişti.

"Versace bu işi biliyor." diye mırıldandığım esnada buzdolabının kapağının açılma sesiyle telefonumun ekranını kapadım.

"Alexander?" dedim, rastgele. Buzdolabından içecekleri çıkarırken "hmm?" demişti. Omuzlarımı dikleştirerek masaya doğru eğildim ve bir tane kurabiye aldım. "Hayatında atak yapmaya karar verdiğin dönem tam olarak motivasyonun neydi?" diye sordum. Tost makinesinin oraya giderken çatık kaşlarıyla bana baktı.

"Anlamadım?" dediğinde arkama yaslandım ve kurabiyeden bir ısırık aldım. "Demek istediğim, zaten rahat bir hayatın varmış. Kendi şirketini açmaya ve büyütmeye seni iten sebep ne? O anki motivasyonunu merak ediyorum." dedim.

Önce tostları makinede döndürdü sonra dolaptan iki bardak çıkarıp meyve sularını sırasıyla bardaklara boşalttı. Benimki portakallıydı onunki tuhaf bir şey. O içeceği kendisi yapıyordu ve o kadar çok şey katıyordu ki bana göre adı yoktu.

"Ekonomimin birinin vicdanına bağlı olmasını istemedim." bardakları masaya doğru taşırken, "Babam da olsa bu bir noktada rahatsız ediciydi." dedi. 'Anladım' manasında başımı salladığımda konuşmasını sürdürdü, "İstediğim her şeye sahip olabilmek için kendime ait sağlam bir para akışımın olması gerekiyordu. Ben de bu plan doğrultusunda en uygun fikirleri değerlendirdim. Yapabileceklerimi düşündüm,"  bardakları koyduktan sonra tostları almaya gitmişti, "Sonra işte bir şekilde başladım ve buraya kadar geldim." dedi.

"Şu an istediğin her şeye sahip misin?"

Tostları tek tek tabaklara koydu. Ardından çekmeceden hap şişesini çıkarıp tostumun yanına bir küçük ertesi gün hapı koydu. İki tabakla birlikte masaya geldiğinde önce benim tabağımı koydu sonra kendi tabağını koyarak sandalyesini çekti ve oturdu.

"Sence sahip değil miyim?" diye sorduğunda ona ait olan şeyleri düşünmeye başladım. Bir sürü şirketin, kısaca holdingin ona sağladığı para akışı sayesinde istediği arabaya binebiliyordu. Özel jeti ve helikopteri vardı. Her ülkede en az bir evi vardı. Gerçi sayısız otelini de gözden kaçırmamak gerekiyor...

Yirmi iki yaşımdaydım. Bir milyon dolarla yola çıksam tahmini ne zaman Alexander kadar zengin olurdum?

Dertli dertli derin bir iç çekip tostumu yemeye başlağım esnada "Para her şey değildir." dedim, kendi kendime. Alexander önümdeki kurabiyelere uzanırken "Kendini kandırma." diyerek araya girdi, "Para her şeydir. Gerçi saygınlık daha önemli ama bir noktada onun içinde paran olması gerekiyor."

"Saygınlık?" diye sorduğumda ellerimle yaptığım kurabiyemden bir ısırık alıp tabağa geri koydu.

"İşte magazine saçma sapan bir şekilde yakalanmamak, absürt açıklamalar yapmamak, sözünün eri olmak, düzgün projelere imza atmak, iyi bir çevre ve aile." diye kısaca özetlediğinde saydıklarının birkaçında patladığımı gördüm.

"Sözümün eri değilim ve iyi bir çevrem yok."

"Öyle." diyerek içeceğinden içtiği sırada "İyi bir çevrem yok derken senden bahsediyorum." dedim. İçtiği boğazında kalmış olacak ki öksürdü birkaç kez.

bir küçük dizi meselesi | textingWhere stories live. Discover now