yirmi sekiz

3.2K 160 19
                                    

Akşam/Ev
Baştaki konuşmalar İngilizce'dir

"I'm sure you did this on purpose." 'Bunu kasıtlı yaptığına eminim." diye içeriden Alexander'ın sesi gelmeye devam ederken kapının önünde bir tur daha attım, "He didn't need that land." 'O araziye ihtiyacı yoktu." diyordu. Üç saat önce eve gelmişti ama o kadar gergindi ki yanına gidecek cesareti bulamıyordum. Önce abimle konuşmuşlardı şimdi ise odasında telefonda biriyle konuşuyordu.

İçime derin derin nefesler alıp verirken elimi abimin verdiği kolyeye attım ve ondan destek almaya çalıştım. Biri hoparlörden İngilizce "Senin de jelibon fabrikasına ihtiyacın yoktu." dediğinde duraksadım.

"Pablo!" diye çıkıştı Alexander, "Aynı şey değil."

Rahat bir tavırla "Aynı şey." diye karşılık verdi karşı taraf. Konunun basit bir çekişme olduğunu anlayınca kapıya yaklaşarak kulpu tuttum. O esnada Pablo tekrar konuştu: "Yalnız babasını gördün mü? Seni öldürmek ister gibi bakıyordu."

Alexander bir müddet sessiz kaldığında havlunun yere düşme sesini duydum. Net olarak ses buydu, evet. Banyodan yeni çıkmış olmalıydı. Telefona sesini duyurabilmek için arada sesini yükseltiyordu. "Aklı sıra oğlunu koruyor. Sorsan iyi bir şey yapıyordur. O piçe gelirsek, babasının arkasına saklanmayı adamlık sanıyor." dediğinde kulptaki elim gevşedi. Asla sakinleşmiyordu. Alnımı kapıya yaslayarak boştaki elimi karnıma sardım. Üstten aşağı ona bakarken "Baban sinirli." dedim, kısık sesle, "Ayrılık konuşmasını sonraya mı bırakmalıyım?"

İki-iki buçuk haftalık bebeğimin bana tekme atmasını beklediğim sırada aklıma böyle bir şeyin imkansız olduğunu gelince güldüm. "Birde aldırmayacakmış gibi seni hissetmek istemem yok mu? Tam bir aptalım." kafamı hafifçe kapıya vururken içerideki seslerin kesildiğini duydum.

Bir anda Alexander, "Pablo close." 'Pablo kapat' deyince elimi karnımdan çekip yerimde dikleştim. Çok geçmeden adım seslerini duydum ve hemen sonra kapıyı açınca onu gördüm.

"Bir şey mi var?" diye sordu, abimin varlığını hatırlatmak istercesine 'neden buradasın' der gibi tonlamıştı. Normalde pek yapmazdı.

'Yok' manasında başımı salladığımda kapıyı göstererek "O zaman neden vurdun?" diye sordu, "Ve neden buradasın?"

"Sadece," yere bakarak düşündüm; neden burada olduğumu, ona ne söylemem gerektiğini. Aklımda cümleleri biraz toplarken kafamı kaldırıp yüzünü izledim. Ciddiyetle "Konuşmamız gerekiyor." dedim. Kapıyı biraz daha açarak içeri geçmemi işaret etti. Dediğini yaptığımda arkamızdan kapıyı kilitlediğini görünce burukça onu izledim.

Alexander ne kadar sinir bozucu biri olsa da hayatımda ilk defa birinden sebepsiz ayrılacağım için kötü hissediyordum. Gerçi sebep vardı, hatta ona söylesem bana bu konuda hakarette ederdi ve açıkcası daha sağlam bir ayrılık olurdu ama bunların yaşanmasını istemiyordum.

İşi bittiğinde bana doğru yönelmesiyle çıplak gövdesini inceledim. Altı giyinikti ama üstü sanki son kez görebileyim diye soyunuktu. "Dört günde kendini daha çok geliştirmişsin." dediğimde, beni yalanlarcasına "Spor yapmaya vaktim yoktu." dedi. 'Anladım' der gibi başımı sallarken kafamın içinde sözlerimi tekrar ettim.

"Bitirmek istiyorum Alexander."

"Ayrılmak istiyorum."

"Sıkıldım."

"Bir sebebi yok, artık ilgimi çekmiyorsun."

Sonuncuyu söylersem büyük ihtimalle çok gülerdi.

Önüme gelmesiyle bir-iki adım geri gittim. "Bir saate restorana geçmem gerekiyor. Toplantım var." dedi, acele etmem için, "Ne söyleyeceksin?"

"İşlerin şu sıralar çok yoğun." dedim, asıl konuya girmekten çekiniyordum. Alexander uzatacağımı anlayınca koltuk altlarımdan tutup beni kaldırdı ve sadece çekmeceden oluşan dolabın üstüne oturttu. Ardından bacaklarımın arasına girerek dudaklarımdan öptü.

bir küçük dizi meselesi | textingWhere stories live. Discover now