dört

2.3K 172 6
                                    

Birkaç Gün Sonra /Ev
Güneş'ten

"Rahibe Hera, ilahiyi cezbedici bir tınıyla okumaya devam ederken kilise de bir hareketlilik oldu. Bunun farkına varmayan diğer rahibeler büyük bir kıskançlıkla güzeller güzeli yeni rahibenin büyüleyici aurasına hasetle bakıyor, tırnak etlerini oyuyorlardı. Hera'nın birden yavaşlamasıyla insanlar birbirine bakındılar. Anma töreni için gelen kalabalıktan birkaç kişi fısıldaşırken rahibelerde onlardan farksızdı. Hera bozuntuya vermeden ilahiyi sürdürmeye çalıştı. Fakat, aklı ikinci katta kendisini izlemekte olan yabancıdaydı..."

Senaryoyu sesli bir şekilde okuyan Benedict son anda duraksadığında karşımdaki aynadan ona baktım. Bir yandan da saçlarımı topluyordum. "Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda başını sağa sola sallayarak aynı paragrafı başa aldı ve o satırlarda göz gezdirdi.

"Hera ajan değil miydi?"

"Evet," saçlarımı sıkı sıkıya bağlarken sandalyemi geri ittim, "Ajandı." dedim ve ayağa kalktım. Sete gideceğim için banyoya girmeden hemen önce hazırladığım çantamı almak adına yatağa ilerledim. Benedict'e hitaben "Hâlâ ajan." dediğim esnada çantamı alarak ona döndüm. Yanına yaklaşarak önünde durdum ve senaryoya uzandım. "İlk sahnede bir görevi olduğu için rahibe kılığına giriyor." diyip senaryoyu aldım.

Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi bir eline bir elimdeki senaryoya baktı, "Okuyacaktım." dedi.

"Sonra okursun," saatimi göstermek amaçlı kolumu kaldırıp salladım, "Sete geç kalıyorum."

"Bu saatte set mi olurmuş?" diye sisteme karşı çıktığında gülerek parmak uçlarımda yükseldim ve dudaklarımı yanağına bastırdım. Elini belime yerleştireceğini hissedince daha fazla vakit kaybetmemek için hemen geri çekildim ve yanından geçip kapıya ilerledim. "Saat dört, Güneş." dedi, arkamdan hatırlatmak istercesine, "Gece dört."

"Sabah oldu." diye yanıtladığım sırada peşime takıldığını adım seslerinden anladım.

"Sabah filan olmadı, gökyüzüne baktın mı sen?"

"Benedict." asansörün oraya gelince duraksayıp düğmeye bastım. Bu katta olduğu için hemencecik kapıları açılmıştı. "Set saatlerine müdahale edemem." diyerek asansöre bindim. Zemin kata basıp durduğum gibi karşımda dikilen sevgilimle göz göze geldim. Asansöre binmemişti. "Hem bunları daha önce de konuşmuştuk." diyerek onu geçmişe yönlendirdim, "Sana 'Sabahın beşinde bile sete gidebilirim' demiştim."

"Ben de şaka yapıyorsundur diye gülmüştüm."

Sonuç itibariyle konuşmuştuk.

O gün o gülüşünden ciddiye almadığını anlasam da şu an işime geldiği gibi davranıyordum. Cevap vereceğim esnada asansörün kapıları kapanırken son anda içeri girdi. Zemin katın düğmesine tekrar bastığında içime derin bir nefes aldım. Tereddütle "Çalışmamı istemiyor musun?" diye sordum.

"Konu çalışman değil ki,"

"Konu çalışmam." asansör çoktan harekete geçmişti, yanan tek haneli sayıyı izlerken hafifçe ayağımı yere vurdum. "Sana çalışmak istediğimi söylemiştim. Ayrıca bu karışabileceğin türden bir şey değil." dedim ve böylelikle sonraki cümlelerinin önünü kestim. Kulağa biraz kaba geliyordum ama şarttı.

"Sana 'Çalışma' demiyorum. İstediğin gibi çalış. Buna dediğin gibi karışamam ama gecenin dördünde kalkman hoş değil. Gerçi," durup düşünmeye başladığında asansör durdu, kapıları açıldı. Ona göz attığımda çatık kaşlarıyla parmak hesabı yaptığını gördüm. "Dörtte işe gitsen, öğleye kalmadan dönersin. Yine de yalnız uyanmak kulağa kötü geliyor ama onu da bir şekilde hallederim." dedi.

bir küçük dizi meselesi | textingWhere stories live. Discover now