Neler oluyor!

7.4K 336 47
                                    

Şaşkınlıkla elindeki telefonu aldım.  Karşı taraftan naif bir kadın sesi geldi.

"Alya Mertoğlu ile mi görüşüyorum?"

"Buyrun, bir konu mu var?"

"Evet, aileniz yanımda sizin gerçek aileniz olduğunu söylüyor. Sanırsam evlatlık vermişler. Şuan gelebilir misiniz?" Güldüm. Tamamen yalandı. Çünkü ben geçmişimi araştırmıştım. Evlatlık söz konusu bile değildi.

" Tabiki, hangi hastane?"

"Sümeyra Hastanesi." Dediğinde telefonu kapattım.

Herkes bana merakın arkasına gizlenmiş bir endişe ile bakıyordu.

Ayağa kalktım. Bacağım titrediğini fark ettiğimde tekrardan yerime oturdum. " Operasyona hazır mısınız?" Melih aniden kalktığında yerimden sıçradım. " Komutanım birisine bir şey oldu da intikam mı alıyorsunuz?" Bunu demesi ile kahkaha attım. "Sakin ol asker. Bana dediler ki DNA testi için aradılar. Ben evlatlıkmışım ama külliyen yalan. Ben geçmişimi araştırdım. Yani hâlâ benim peşimi bırakmadılar. Ayaz'ı çağrın. İşimiz var."

Hepsi bir anda kalkıp "EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!" Diye bağırıp, koşmaya başlamışlardı. Bu kadar hızlı olmalarını beklemiyordum.

Ellerim ile destek alarak ayağa kalktım. Ne kadar zorlansamda yürüyebiliyordum. Yürürken etrafa baktım. Bütün askerler kendi aralarında gülerek konuşuyor ya da aileleri ile telefonda gülüşüyordu. Bir kaç kişinin elinde de sigara vardı. Rüzgarın etkisi ile saçlarım havalanırken, sigaranın iğrenç kokusu ile öksürmeye başlamıştım. Ölsürürken, karnıma yediğim tekmeler yüzünden canım acıyordu.

Karargaha girdiğimde, albayın odasına doğru yürümeye başlamıştım.

Odasına gekdiğimde ne bir ses ne de başka bir şey duyuluyordu. Tahtadan yapılmış koyu kahverengi kapıyı vurup, sesin gelmesini bekledim. "Gel" komutunu duyduğumda kapıyı açıp, konuşmaya başladım.

" Komutanım, timin bana lazım. Operasyona gitmemiz gerek." Albay oturduğu yerden ayağa kalkıp, elini sert bir şekilde masaya vurdu.

" Seni daha yeni bulduk ve bu hâlin ile operasyona mı gideceksin?! Saçmalama!" Bunu dediği zaman sırtımdaki bıçak kesiği izinin verdiği acı, cümlenin kanıtı hâline gelmişti.

"Komutanım, bana tuzak kurmaya çalışıyorlar. Eğer bugün olmaz ise yarın olur." Bunu derken sinirden ellerimi sıkıyordum. Onun alt rütbesi de olsam bana bağıramazdı.

"Planı açıkla." Zaferin verdiği sevinç ile gülümsedim.

"Şimdi beni hastaneden aradılar. Benim evlatlık olduğunu söylediler ama ben geçmişimi araştırdığımda evlatlık olduğum sistemde gözükmüyordu. Yani bir oyun. Bende normal bir şeymiş gibi gidip DNA testi vericem. Sonrası baskın." Dediğimde alnımdan soğuk terler akıyordu. Uzun zamandır ayakta durmuyordum ve bedenim buna alışkın değildi. Komutan bunu fark etmiş olucak ki. " Asker otur." Dediğinde bile oturmamıştım. " Bu bir emirdir asker" dediğinde siyah deri koltuğa sarhoş adımlar ile oturdum.

"İzin veriyor musunuz, komutanım?" Bana baktı bir de kafamdaki bereye baktı. Derin nefes verdi. "Tamam, git ama künyeni çıkar. Kimliğin açığa çıkmasın." Dudağım kıvrıldı. " Emredersiniz komutanım!" Diyip koşar adımlar ile odadan çıktım.

Koridorda nöbetçi askere birkaç kıyafet, silah ve çakı istemiştim. İlk başta biraz sorgulasada künyemi görüp kabul etmişti.

Şuan üstümde siyah, düz, boğazımı saran ince bir kazak ve altımda İse sıradan siyah bir pantolon vardı. Siyah topuklu botuma çakıyı yerleştirdim. Silahı koyucak yer bulamamıştım. Büyük ihtimal tim arabasına koyardım.

Kısa bir süre sonra bahçeye çıktığımda tim hazır bir şekilde beni bekliyordu.

"Askerler şimdi benim kod adım Korkusuz. Sizinkileri teker teker söyleyin."

Melih "Ecel", Beyza "ölüm",  Mustafa"gölge", Ali "merhametsiz" Tuğkan "neşe" Ayaz "duman" dedi. Bir dakika o duman mı demişti.

"Sen dumansın! Hani şu birisini öldürdükten sonra toz olup, bir anda kaybolan!" Hepsi bana şaşkınca bakıyordu. " Benim nâmım size kadar gitti mi? Korkusuz?" Neden bu kadar şaşırdılar ki? " Evet, sanki ben önemli biriymiş gibi konuşuyorsunuz." Ayaz yumruklarını sıktı. " Sen benimle alay mı ediyorsun?" Ben ne demiştim ki?
"Hayır, tam tersine çok iyi bir yüzbaşısın. Benim Kara harp okulunda senin dövüş tekniklerin çok ünlüydü. Benim ise sabrım ve dayanıklı olmam." Dediğimde Ayaz bira olsun gevşemişti.

Hepimiz helikoptere bindik. Karşımda Tuğkan ve Tuğkan'ın yanında Melih, diğer yanında Ali vardı. Benim yanımda Beyza diğer yanımda Ayaz vardı. Şoförün yanına Mustafa geçmişti.

Kafamı koltuğa yaslayıp, kantinden aldığım beyaz çikolatayı ağzıma attım. "İsteyen var mı?" İnşallah isteyen yoktur. Hepsi bize kalır.  Beyza dışında hepsi aynı anda "teşekkürler komutanım" diyerek red etti. "Beyza?" Dediğinde Beyza "alabilir miyim komutanım?" Dediğinde güldüm. "Sorman ayıp, al hemen" ağzına beyaz çikolatanın bir kısmını attı.

"Beyza bu timin adı ne?" Beyza ağzındaki beyaz çikolatayı bitirdi ve cevap verirken ağzıma tekrardan beyaz çikolata attım " Cevher komutanım." Demesi ile boğazımda beyaz çikolata kaldı. "Hani şu 400 kişlik örgütü ortadan kaldıran" demem ile hepsi güldü. Ayaz Beyza'nın sözünü devam ettirdi. " Nâmımız kolay yayılmış" güldüm. Ego yığını

Sümeyra Hastanesine geldiğimizde herkes araçta kalmış, tek ben hastaneye gidiyordum. Hastanede çok kalabalıktı. Bu beni biraz şaşırtırmıştı. Nöbetçi doktorun yanına eğik bir pozisyona bürünüp gittim. Yoksa dik yürümemden asker olduğum anlaşılırdı.

"Merhaba, DNA testi için gelmiştim." Kızın gözleri parlamıştı. "demek ablam olma ihtimali olan sensin. Beni takip et." Dediğinde eğik olan vücudumu dikleştirdim. Demek suçlu oydu. Birkaç yerden döndükten sonra eliyle bir odayı işaret etti. Kafamı teşekkür anlamında eğmiştim.

Odaya girdiğimde siyahlar içinde dizilmiş 4 tane budala ile karşılaştım. Hepsi birbirinden iriydi. Birkaç yere baktığımda altmışlı yaşlrında iki tane çift gördüm. Kadının gözü çekikti. Büyük ihtimal Asyalıydı.

"Anne, Alya geldi." Kadın gülümseyerek "hoşgeldin kızım." Türkçesi iyiydi. Teşekkür edercesine kafamı tekrardan eğdim.

Odayı gözden geçiriyordum. Sağ tarafımda neşter, uyuşturucu, makas, dikiş gibi şeyler varken solumda sedye vardı. Sakince sedyeye oturdum. 

Adını bilmediğim doktor kız, sedyenin yanındaki dolaptan iğneyi çıkarıp, yanıma oturdu. "Ben Buse Şimşek." Söyleyecek bir şey yoktu. Acaba gerçek ismi neydi.

Karşımda ki 4 dağ ayısına baktım. İkisinin silahı vardı. Derin nefes aldım. Buse'ye baktım. İğneyi ayarlıyordu. Koluma iğneyi sokmadan  ayağa kalkmalı, onları dövmeliydim. Kızım yiğit gibi 4 adam adam var. İkisinin silahı var. Senin silah arabada. Ne halt yiceksin? Derin bir nefes verdim.

Üstüme baktım. Hiçbir takım yoktu. Tel toka. Yine hayatımı kurtaracaktı. Saçımla uğraşırken tel tokayı yere attım. Çıkan ses ile bakışlar bana döndü. Mahçup bir ifade eli "pardon" diyerek yere eğildim. Etrafa baktığımda yerler temizdi. Bir puanımı aldın hastane. Kızım sen ne düşünüyorsun?!

Kafamı salladım. Botumdaki çakıyı alıp,Buse sandığım kişinin bacağından tuttup, yere çektim. Ağzından küçük bir inilti düştü. Tam o sırada çakıyı boynuna yasladım.

Esmer tenli iki adam bana silah doğrultuyordu. "Benim sizin Terörist olduğunuzu anlamadım mı sanıyorsunuz?" ikisi de birbirine baktılar. "PÖH ve JÖK'teki adamlara terörist mi dedin sen az önce?" Kaşlarım çatıldı. " Benim geçmişimde evlat alınma yok ve ben saatler önce teröristlerin elinden kaçtım. Yani siz onlardan değil misiniz?" Kaşlarım sanki biraz daha çatılabilecekmiş gibi daha da çattım. Ağzımı araladığımda odaya giren Ayaz ile ağzım geri kapandı. Sana bir şey oldu mu?" Diye odaya silahla daldı ve tabiki hastanenin bir kaç koruması ile.

Korkudan titreyen Buse'yi bırakıp "ne oluyor burda!" Diyerek haykırdım.

Korkusuz AskerWhere stories live. Discover now