1

239 31 60
                                    

Seungmin tanrısal bir şeydi ve hayır, bunu ortalama çalıştırılmış bir kaslı vücut gördüğünde söyleyen kızlardan değilim ben. Yeni bir dünyanın bozulmuş düzeninde, eskisinden eser kalmamış Libya'nın varoş bir kentinde yaşayan ve geçimini poposuna sıkıştırılan coinlerle sağlayan bir inciyim. İnci tabiri ise bu güzel teknolojik kentin boktan gece kulüpleri, bar ve meyhanelerinde garsonluğu kalça kıvırmayla beraber yapan erkekler için kullanıyor. Seungmin de ledli mekanik koltuklardan oluşan lobide oturmayı seven daimi karizmatik müşterim.

Söylentilere göre tanrıymış. Ya da bir melek. Konuşma şansım olsaydı ona bu dünyanın bu hale gelirken, yani insanoğlu teknolojide çığır açıp manyetik güçle uçan bar masaları gibi saçma icatlar çıkarırken insanlığını kaybetmelerine nasıl izin verdiklerini sorardım ama böyle bir şansım yok gibi duruyor. Seungmin'e yalnızca birkaç defa servis yaptım ve yalnızca dişi varlıklara ilgi duyuyor gibi. Geçen gün ataları hayvan ve insan hibriti oluşturma deneyinde kullanılmış ve çenesinin altından iki koca boynuz çıkmış dişi arkadaşım Aliyah'a bakarken gördüm onu. Kızın memeleri çok büyük. Ve pembe. Şimdilerde cinsiyet pek umursanmıyor. Has bir insan olarak pipimle şansım olduğunu düşünmüştüm. Ne de olsa homofobi olayı artık bir efsaneden ibaretti. 

Seungmin'den bahsetmeye devam ediyorum çünkü gözlerimi ondan alamıyorum. Karşımda. Herifin onunla yatmak istediğimi anlamamasına imkan yok. Belki zihnimi okuyorsa aklımdan geçen müstehcen sahneleri biliyordur. Dizlerimin üstüne çöküp onun bacakları arasına girmek istediğimi mesela, o da görüyor olmalı. Belki de bildiği için ilgi çekiçi gelmiyorumdur. Üzücü çünkü niyeti layığıyla tahrik etmek isteyen biri benim şu an göründüğüm gibi görünürdü. Biraz gösteriyor, kalanını arzulamasını istiyordum ama dediğim gibi, Seungmin hazretlerinde çıt yoktu.

Sadece bir sefer için her şeyden vazgeçebilirdim sanırım. Yirmi ikinci yüzyılda kimse zaten içtenlikle istemiyordu yaşamayı. Bir organizma olarak şimdi son bulsam gerçekten hiçbir şey kaybetmeyecektim ama organizmanın ötesinde yaşamaya devam ediyorsak ve uğruna öldüğüm şey Seungmin'le seks yapmak değilse harbiden üzülebilirdim. Orada, zarifçe ve aynı zamanda sonsuz kudreti varmışçasına iki herif ve iki dişiyle beraber oturuyordu. Kafasında antika bir gözlük, giysileri kumlarda motorsiklet sürmekten toz toprak içinde kalmış; pantolonu kasıklarına dar gelirlen ince bacaklarını sarmıştı, üzerinde ince bir motorcu ceketi ve sayısız eski takı vardı. Diğerleri gibi üstünü teknolojik parçalarla donatmıyordu. Bardın ışığında parlayan metaller seçmiyordu. Kendine hastı. Geçen yüzyıldan kalma gibiydi. Arşivlerden ve ekran programlarından biliyorum.

Ona yakın hissetmek için ben de bırakmıştım parlayan şeyler takmayı. Omuzlarıma mesela. Ya da kollarıma. O uzun halkaların yerine Seungmin'inkiler gibi ipli şeyler takıyordum. Yumuşak kumaşlar giyiyordum. Üstünde kod numarası yazan metal yelekler değil müzikle alakalı zırvalıkların olduğu eskimiş kumaş tişörtler bana daha çok "insan" gibi hissettiriyordu ve işin tuhafı bunu yapmama sebep olan Seungmin hiç de insanmış gibi gelmiyordu. 

Hele bu akşam. Dün bir melek olduğunu düşünürken bugün mitolojiden kalma bir yaratık olduğunu düşünüyordum. Tanrı yani. Gerçek bir tanrı değil. Tanrı öldü ve üzerinden bir yüzyıl daha geçti. Şimdi başka bir sureti karşımda duruyor. Ben ise ona ait olmayı isteyerek başkalarının masasında kıçımı kıvırarak içki dolduruyordum. Bardakların içine dalıyor, kıçımdaki eli hissediyor ve hiçbir tepki vermeden yüzüme yapışmış yaramaz çocuk ifadesini bozmadan doğruluyorum.

"Saatliği ne kadar?"

Gülüp geçiyorum. Sonra gözüm takıldı ama. Zaten Seungmin'le olamayacağım, değil mi? Belki onunla olabilirdim. Hevesimi böyle alırdım. Sıra Seungmin'lerin masasına geldiğinde, yalnızca başka bir şey isterler mi diye soracaktım, tekrar o adama dönüp göz kırptım. İdare ederdi. Ve uçan masaya yaklaştım. 

sahra'yı yiyen tilki 2minحيث تعيش القصص. اكتشف الآن