Yazardan Bir Mektup

978 63 90
                                    

Merhaba Pıtırcıklarım,

Öncelikle, kısa süre içerisinde bu kadar fazla okunmaya ulaşmama yardımcı olduğunuz ve düzenli olarak attığım her yeni bölümü aksatmadan okuduğunuz için teşekkür ederim.

Oy atarak olsun, yorum yaparak olsun, başka insanlarla paylaşarak olsun, sessizce ve hiçbir şey yapmadan içinizden geçirdiğiniz güzel dilekleriniz ve övgüleriniz olsun; hepsi için minnettarım.

Son teşekkürümü, bana bu yolculukta aktif bir özveriyle yardım eden bir numaralı pıtırcığıma etmek istiyorum.

dyoongimin İyi ki varsın bebeğim.

Kitap hakkında birazcık sohbet edelim istiyorum bu bölümün yorumlarında.

Bu ufak mektubu okuduğunuzda -normalde pek hoşlanmasam da böyle isteklerde bulunmaktan- kitapla, gidişatla, yanlışlarımla, doğrularımla, kullandığım üslupla ve yazım tarzımı beğenip beğenmediğinizle ilgili yorum atarsanız sevinirim. (Bu mektuba mahsus olarak rica ediyorum, kitabı okurken içinizden gelmeyen şeyleri yapmak zorunda hissetmeyin kendinizi lütfen.)

Asıl düşünceleriniz burada toplansın istiyorum. Gerisi teferruat.

Öncelikle karakterler hakkında konuşacak olursam Koray ve Doruk'un birbirlerine tamamiyle uyduğunu düşünüyorum ben. (Siz ne düşünüyorsunuz?)

Doruk; baba sevgisinden yoksun büyümüş, istismar edilmiş, hayatta kalmak için insan öldürmüş birisi. Koray'sa onun içinde noksan kalan baba sevgisini, hayatındaki sevgi dolu otoriter figürü, Doruk'un ayakları yere ne kadar sağlam basarsa bassın içinde sakladığı zayıf ve aciz noktaları doldurabilen birisi diye düşünüyorum.

Karakterleri yaratırken buna çok dikkat ettim.

Koray'ın; Doruk'a hak ettiği sevgiyi, şefkati ve anlayışı veriyor olması kitapta en çok dikkat ettiğim şeylerden birisi.

Doruk'sa, Koray'ın içinde kalan son masumiyet kırıntılarını okşayabilen tek kişi. Öldürmekten başka bir şeyi öğrenmemiş olan Koray'ın katil maskesini indiren, o maskenin ardına gizlediği kırık parçaları ve pişmanlığını görmeye, anlamaya ve ne olursa olsun onu sevmeye çalışan birisi.

Doruk'un; Koray'a hak ettiğini düşündüğüm anlayışı, sessizliği, masumiyeti, aşkı, huzuru ve hayatı boyunca hiç öğrenmediği güzellikleri gösterip sunuyor olması da bir diğer dikkat ettiğim nokta.

Doruk'un neden Koray'ın hayatında bu denli önemli bir yeri olduğu, ona neden bu kadar kıymet verdiğiyse hala daha bir gizem, ilerleyen bölümlerde açıklanacak şeylerden sadece bir tanesi.

İkisi de ne tamamen beyaz ne de tamamen siyah; ki, bu benim en çok istediğim şeydi. Koray'ın siyaha yakın bir gri olması, Doruk'unsa beyaza yakın olması...

Ben kötü adam taklidi yapan sahte 'bad boyları' ve bu 'bad boyu' dizginleyen saf, bembeyaz, olgunluktan uzak ve beynini pek de kullanmayan feminen karakterleri okumaktan bıkmış durumdayım. (Siz ne düşünüyorsunuz?)

Bu yüzden de gerçek bir kötü ve o kötüye, ondan daha az kötü olan bir eş yarattım.

Hikayede en çok dikkat ettiğim şeyse gizem unsuru. Gerçeklerin yavaş yavaş ortaya çıkmasını istiyorum.

Başlıca Sorular Şunlar Olabilir:

1. Irina Volkov aslında kim?
2. Doruk'un babası (ismi Selim) neden Doruk doğduğunda uyuşturucuya başladı?
3. Doruk'un annesine (ismi Melek) ne olacak?
4. İkiz defterlerin kökeni ve sırrı ne?
5. Kardelenlerin anlamı ne?
6. Koray ve Doruk çocukken tanıştıklarında, aralarında ne geçti?
7. Koray neden Doruk'a en başından beri bu kadar değer veriyor?
8. Buğra ve Koray arasında aslında ne geçti?
9. Aleksey gerçekten doktor mu? (OWNIDJAKF)
10. Doruk'un aile bağlarında daha başka ne gibi sırlar yatıyor?
11. Doruk'un teyzesi nerede amk? (Ben de bilmiyorum)
12. İkra ve Aylin nasıl sevgili oldu? (ŞEJIFJSLFJFŞRK)

Bla bla bla... Çözülecek çok şey var. Aralarda biraz goy goy yapasım geldi, kusura bakmayın.

Ve, herkesin merak ettiği benim de sürekli tek tek cevabını verdiğim soru: Angst mı bitecek?

Cevap, hayır. (Yani öyle sanıyorum, sağım solum belli değildir benim.)

Spoiler gibi görülebilir bu fakat çizmek istediğim yol en başından beri belliydi.

Doruk'un sırtındaki dövmesinin anlamını hatırlayın, geceden sonra elbet gelir gündüz.

Doruk'un gözlerini -dünyanın en nadir görülen göz renklerinden birisi olmasına rağmen- gri yapmamın sebebi bile bu, siyahlar ve beyazların birbirine karıştığı bir hikaye oluşturmak.

Kitabımın felsefesi bu yönde.

Anlatmak istediğim hikayeyse, beraber karşı koydukları bir düşmana karşın geçirdikleri zaman boyunca birbirine yavaş yavaş aşık olan karakterler değil.

Kesinlikle değil.

Benim işlemek istediğim hikaye, halihazırda birbirine deliler gibi aşık olan iki kişinin kendi içlerindeki ve birbirleriyle olan çatışmalarını yazmak. Başkalarına karşı değil, kendileriyle ve ilişkilerindeki sorunlarla savaşsınlar, bunlarla mücadele etsinler istiyorum.

Amaç buydu yani, umarım yapabiliyorumdur bunu. (Sizce bu amacımı gerçekleştirebildim mi?)

Şimdi, yazım tarzım hakkında konuşacak olursam...

Belki de çok fazla BxB kitap okumadığım içindir, bu tarz bir kitap için kullandığım dilin çok ince olduğunu düşünüyorum. Bu, benim değiştiremeyeceğim bir şey sanırım. Çok zor değişebilmem.

Alışık olduğunuz küfürleri, hikayeye keyif katan maço argoları ve haşinliği pek de veremiyorum yazdıklarıma zira içimden geçen sözcükler, tüm bunlardan azade ve duygu dolular.

Bu durumdan memnun musunuz? Yoksa birazcık daha yalınlaştırmalı mıyım anlatımımı? Sizce ne yapmalı?

Şahsen ben çok yalın yazdığımda rahatsız oluyorum cümlelerimden, hemen değiştiresim geliyor. Diyorum, ben bunu böyle anlatayım en iyisi.

Değineceğim son konuysa Koray'ın hikayesiyle ilgili bir iki nokta.

Koray'ın anlatımından yazacağım birkaç bölüm gelecek ilerleyen kısımlarda.

Buna rağmen içimdeki ona ayrı bir kitap çıkartma isteğiyle yanıp tutuşuyorum.

Defter final verdiğinde, yaşadıkları şeyleri bir de onun gözünden anlatmak istiyorum.

Bu fikri bana veren şey de çok sevdiğim bir novel.

Under The Oak Tree'yi okuyanlar bilir, kitap yazarın bakış açısıyla anlatılıyor olsa da olayların akışını hep Maxi'nin gözlerinden okuyoruz. Onunla beraber öğreniyoruz her şeyi.

Riftan'ın bakış açısını anlatan ayrı bir kitap çıkarttığındaysa her şey daha da fazla anlam kazanıyor.

Demem o ki, Koray'dan bir kitap çıkartmak güzel olabilir.

Şunu da bilin; bunu sadece düşünüyorum, kesin değil.

Neyse, ehem,

Mektup bu kadardı.

Sizi seviyorum.

-Sevgilerle, Luna

DEFTER | BxBWhere stories live. Discover now