yirmi dokuz

1.8K 162 180
                                    

parmaklarım ağzımı yuva bellemiş gibi dakikalardır oradaydı. tırnak diplerimi dişlerimle yolarkan acı hissetmiyordum. sabahtan beri stresten midir nedir, adını koyamadığım o duygu beni kafeslemişti. karşımda oturan jeongguk, kanepede sığıntı gibi duruyordu. bana bakmıyordu. sehpanın üstündeki, yerinden kaymış ve muhtemelen aylardır da yerinde durmayan örtüye bakıyordu. evimdeydi. neden evimde olduğunu bilmiyordum sadece kapıyı açtığımda, gidecek yerim yok dediğini hatırlıyorum.

üç kişinin rahatlıkla sığabileceği kanepeye sığamıyormuş gibi yana doğru kaydı. bunu yapmasının ardından televizyon açıldı. kumandanın üstüne oturduğunu fark edip kenara kayıp kumandayı dikkatle sehpaya koydu. televizyonu kapatmakla ya da sesini kısmakla uğraşmadı.

"aslında gidecek yerin var." parmaklarımı kucağıma çekmiş tırnak diplerimi yolma işlemini orada gerçekleştirirken ona baktım. yutkundu. o da bana baktı ancak kılını kıpırdatıp iki kelime de olsa cevap vermedi. "buradan başka her yere ev dersin sen."

"ama tek bir yer ev olur bana, bilirsin." sessizce söylediği cümlenin ardından ikimiz de uzunca sustuk.

"onu da böyle kandırdın mı?" televizyonda çalan reklamın sesi fazla duyulmuyordu ancak biz o kadar sessizdik ki ekrandaki parfüm reklamının sesi kulaklarımı patlatack gibi oldu. sehpaya uzandığım gibi kumandayı aldım, jeongguk sesini kısacağımı ya da televizyonu kapatacağımı zanneti. onun sandığının aksine, duvara fırlattım. "konuşmayı düşünüyor musun?!"

oturduğu yerde titredi. kumandanın tuşları oraya buraya dağıldı. "taehyung,"

"ben bilirim değil mi? taehyung, bilir, bilirsin. mingyu'yu sevdiğimden değil senin canın acısın diye öptüğümü bilirsin, bağımlı olduğundan iyiliğin için seni terk ettim ama mingyu'nun bağımlı olduğunu bilmeme rağmen onunla aynı evde yaşadığımı bilirsin. seni yalnız bıraktım zerre üzülmedim ama ben yalnız kaldığımda senden başka gidecek yerim olmadığını bilirsin, değil mi!" ayağımın kenarında duran şişeyi ona doğru, duvara fırlatacağımı anladığı anda yerinden kalktı. şişe duvarla buluştuğunda odada duyulan ses ne yazık ki benim sesimi bastırmaya yetmemişti.

"konu jeongguk olunca taehyung her şeyi bilir değil mi?!" sinirden ve de acıdan ellerim saçıma giderken jeongguk'un yüzündeki ifade beni tekme tokat dövüyor gibiydi. onun hüznü olur da yüzüne yansır, ben mahvolurdum, bunu bilmezdi. ama ben bilirdim. konu jeongguk olunca ben her şeyi bilirdim. geri geri giderken jeongguk ellerini bir o tarafa bir bu tarafa sallıyor beni engellemeye çalıştığını düşünüyordu. ben geriye doğru adım attıkça o bana doğru adım atıyordu.

"konu senin bedduaların olunca taehyung yaşayacaklarını ve de yaşanacakları her zaman bilir!" saçımı başımı yolmaya başladığım an, sadece ben ağlamıyordum. jeongguk'un nefesini kesmişler gibiydi. kıpkırmızı olmuştu. "dur, taehyung. yapma! yapmasana! saçlarını yoluyorsun yapmasana taehyung!" elleri kendi saçlarına gittiğinde jeongguk'un arkasında kalan aynadan halimi gördüm. tişörtüm saçlarımla kirlenmişti. ellerimle tişörtümdeki saçları sirkelemekle uğraşırken jeongguk konuşuyordu ama duymuyordum.

"taehyung saçların neden dökülüyor?!"

aynadan kendime bakarken saçlarımı yolmama gerek yoktu. ellerim değdiği anda tutamlar avuçlarıma geliyordu. lüle lüle saçlarımdan geriye eser kalmadı. saçlarımın yarısından çoğu avuçlarımda dururken jeongguk yanıbaşıma geldi. omuzlarıma tutundu, hâli de kalmamıştı. inanmasam, bilmesem onun hasta olduğunu düşünürdüm. beni kendine çekip sımsıkı sarılırken kafasını omzuma yasladı. kokumu içine çekiyordu ancak dökülen saçlarım onu rahatsız ediyordu, buradan hissetmiştim. "jeongguk, saçlarım, saçlarım..." ikimiz de o an dünyaya gözlerini açan bebekler gibi delicesine ağladık.

ben, "çirkin oldum, çirkin oldum. jeongguk, saçlarım döküldü, çirkin oldum ben." diye haykırıyordum. geri çekildi. kafamı iki eli arasına alıp alnını alnıma dayadı. "hayır, hayır çirkin olmadın sen. sen en güzelisin, unuttun mu taehyung? sen görüp görebileceğim en güzel şeysin." avuçlarımdaki saçları dökmemeye çalışırken ellerimi yumruk yapıp deli gibi sıkıyordum. "saçlarım döküldü, ben çok çirkin oldum." o an yemin edebilirdim. jeongguk ettiği beddua yüzünden yanımda hemen burada kendi canına kıyıp kendi cezasını kendisi verirdi. yapmadı. dayanamadı benim o kelimeyle aynı cümlede oluşuma.

"taehyung, ağlarken çok güzelsin biliyor musun?" hâlâ yerinde duran saçlarıma değdirdi dudaklarını. "taehyung, hep bilir." dedi iç çekerken. "özür dilerim, taehyung." sırtımı duvara yaslayıp yere çökerken sayıklıyordu. avucumda duran tutamlar bulduğu her boşluktan sarkıp yere düşüyordu. "özür dilerim, böyle olsun istemedim. tanrı'm ne olur beni affet," dizleri üzerine çöktü. bir elini sol tarafına, kalbinin üstüne yasladı. benden çok ağlıyordu. "lütfen beni affet, ben senin kulun, jeon jeongguk hata ettim ne olur beni affet." içi çıkana kadar ağladı jeongguk. ellerini yere koyup eğildi. sırtını izliyordum. "ondan alıp bana ver. onun saçlarını ben okşadım taradım, geceleri ben sevdim o tutamları, ne olur kıyma onlara. özür dilerim, beni böyle cezalandırma." jeongguk o an cezasını anladı. ceza benim cezam değildi, onun cezasıydı. cezası, onun canını en çok acıtacak şey annemden geriye kalan bendim. "sevdiklerimin hepsi gidiyor benim cezam sevmekse sana sözüm olsun, sevmem taehyung'u. sevmek nedir unutmaya çalışırım."

o an deli gibi öksürmeye başladı. boğazını ovaladı. "çiçekleri sevmem, böcekleri sevmem, kimseyi sevmem. gölge olurum, kimsenin benden haberi olmaz. ağzımı açıp tek bir laf etmem, kimseye gülümsemem kendimi eve kapatırım kimse bu dünyada jeongguk'un yaşadığını bilmez. ama tanrı'm ne olur taehyung'u alma benden. onu alırsan ben bu dünyada da olsam yaşamak nedir unuturum." jeongguk ayaklandı. mutfağa koştu. kapı arkasından küçük bir poşet aldı eline. yanıma gelip tekrar aynı pozisyona geçti. avcumu açmaya çalıştı, izin vermedim. "taehyung, ne olur aç avcunu. saçların uçuşmasın." gözlerime baktı yalvarır gibi. avcumu ona açtım. her bir saç telini tek tek o poşete koydu, bir tanesini bile es geçmedi. poşeti sıkı sıkıya bağladı. "saçların bende, bir yere kaybolmayacaklar."

yanağımı okşarken fark etti, zayıfladığımı, göz altlarımın morardığını, kirpiklerimin döküldüğünü o an fark etti. canından can gitmiş gibi, öyle bir ifadesi vardı. yutkunduğunda tekrar ağlamaya başladı, elini boğazına götürdü. "özür dilerim, hata ettim, özür dilerim. seni terk etmemeliydim."

kucağıma koydu kafasını. saçlarına geçirdiğim parmaklarıma daldı gözlerim. "ardında bıraktığın için, kalbimin duvarlarının küf tuttuğunu söylemiştim sana. sen beni hiç ciddiye almadın." dizlerime sarıldı.

"belki de senin cezan benim ödülümdür ve ben de daha fazla senin için ağlamam." jeongguk bu cümleden sonra beni kucaklayıp arabasına bindirdi. hastanede bana bir oda ayarladı. akciğer kanseri olduğumu benden değil doktorumdan öğrendi. o varken de o yokken de kendimi kucağına attığım sigara ve alkol yüzünden bu hâlde olduğumu öğrense de o asıl nedenini, kendi ettiği sözler olduğunu, bedduasının tuttuğunu biliyordu. benim canım yansın istemişti. çıkardığım yangını kendim söndüreceğim demiştim. beceremedim. onun da canı, yangın kendisinde başlamış gibi yandı.

-

❕️FINAL DEGIL MERAK ETMEYIN❕️❕️

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


❕️FINAL DEGIL MERAK ETMEYIN❕️❕️

sizi cok seviyorum
sarilalim ve guzel hissedin
🫂🧤⭐️❤️‍🩹🫂


ARKADASLAR TAEHYUNG ONCEKI BOLUMDE ISTEDIGIN  OLDU GIBI BI SEY DEMISTI JEONGGUKA YANI HASTALIGINI OGRENMISYI VE TEDAVIYE BASLAMISTI ONDAN SACI DOKULDU

the way i loved youWhere stories live. Discover now