BÖLÜM DOKUZ: KEKREMSİ HUZUR

8 2 1
                                    


Bir güvertenin ortasında oturmuş daha kötüye giden bir sonda huzuru yaşıyordum, manzarada uçan kuşlar ve deniz sesleri bir yalanın eşsiz zevkini yaşatıyordu bana. Tanrı mı kadere yazmıştı mutsuzluğu yoksa bile isteye bu yolu seçen mi bizdik bilmiyordum. Gözlerimi kapatıp içime çektim yanılgının baş döndürücü kokusunu.  Mırıldandım kendi kendi kendime: Ben gidiyorum anne sonumu başından yazan katilimin kollarına, biliyorum anne canım çok yanacak, duyuyorum anne belki de binlerce yalan cümlesi, geliyorum anne bu yolun sonunda ruhum bedenimden çıksa da çıkmasa da sana geliyorum. Hani olur ya ruh çıkmasa da bedende yaşam sonlanırmış. İşte o misal anne...

Gözleri vardı, bas bas bağırıp gerçeği haykıran bakışları. Ruhumda derin yolculuklara çıkan sözleri. Zihnimde kocaman yer kaplayan davranışları vardı. Bu adam artık benim için tamamen vardı. Daha başından onunla olan ilk savaşımı kaybetmiştim. İleriyi düşünemiyordum bile.

"Şu, şu an. Bilmem..." elimde olmadan gülümsedim. "sanırım seni görmek işime yaradı." Ebruyu kovmasına yaptığım imam onu da gülümsetmişti.

"Bana gelince o dilin hiç durmuyor. Aynı performansı beklerdim." Evet tam bir asalak gibi davranmıştım ancak bunu isteyerek yapmamıştım. Alaz yeterince kafamı karıştırırken, karın ağrım ve o kadının ani tepkisi    de üstüne tuz biber olmuştu.

"Hastayım biraz boşluğuma geldi, yoksa ağzının payını verirdim."

Kaşlarını çatıp beni baştan aşağı süzüp "Neyin var?" diye sordu.

"Önemsiz biraz ağrım var sadece." Detaya girip kendimi utandırmak istediğim bir şey değildi. Şu an tek istediğim  oradan nasıl ve ne zaman çıktığını sormaktı.

"Çıkıp dinlenmek ister misin?" Ses tonu oldukça ilgili çıkmıştı. Neden böyle ilgili davrandığını kavrayamıyordum.

"Sen buranın patronu musun?"

"Hayır sahibi yakın bir arkadaşım. Burayı açarken oldukça yardımcı olmuştum ona. Sorun olmaz." Şaşırdığımı pek belli etmemeye çalışarak kafa sallayıp anladığımı belirttim.

"Hadi gel çıkalım."

"Yok olmaz, çalışmam gerek. Sorun yok. Öyle kayırma falan densin istemem." Net olduğumu anlamış olacak ki ısrar etmemişti.

"Pekala mecrûh çıkışına kadar benimle ilgilen o zaman. Sonuçta ben de müşteriyim." Akıl sağlığımı korumam için beni rahat bırak be adam!

"Ben müşteri danışmanı değilim ki. Bekle sana birini yönlendireyim." diyerek tam arkamı dönecektim ki "Artık müşteri danışmanımsın o zaman." demesi bir oldu. Asla öyle bir hataya kalkışmazdım. İnsanlarla o kadar yakından ilgilenmek benim için intihardan farksızdı.

"Asla bayım, asla insanlarla uğraşamam. Sabahtan akşama kadar dinlemesi bile zorken işsiz kalırım daha iyi."

Komik bir şey söylemişim gibi sırıttı. "Müşteri danışmanısın demedim ruh hastası. Müşteri danışmanımsın dedim. İnsanları dinlemesi zor geliyor diye dinlemeyi de unutmuşsun." Ha ha! Bu adam bana laf sokmaktan asla geri durmuyordu.

Etrafa kısa bir göz gezdirip tekrar bana baktı "Planlarını gerçekleştirebilmişe benzemiyorsun."

Ben de onun yaptığı gibi etrafa göz atıp derin bir iç çektim "Evet planlarıma uymayan şeyler oldu." Ona anlattığım şeyleri unutmadığı detayını fark edince hoşuma gitmesine engel olamamıştım.

"Görüyorum, zayıflamışsın. Tatlı kahve içmeyi mi bıraktın?" Bu söylediğiyle kıkırdadım. "Evet biraz öyle oldu." Kafasını sağa sola sallayıp içmekle alakalı bir şeyler mırıldandı ama tam olarak ne dediğini anlamadım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 14 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AmbivalansWhere stories live. Discover now