Bölüm | 10

9.8K 499 169
                                    

AŞM| Bölüm: 10

Herkes kadar günahkâr, herkes kadar masumdum. Tüm insanlar gibi etten ve de kemiktendim. Bazı zamanlar doğru, bazı zamanlar yanlıştım. Ziyanı yoktu, en nihayetinde ben de bir insandım.

Anna Meryem Aksel

Seslice nefesimi verdim ve duvardan aşağıya doğru sarkıttığım bacaklarımı sallamaya devam ettim. Yalnızdım ve de çokça kimsesiz. Esasen mimarı olduğum hayatı yaşıyordum. Bunu kendime ben yapmıştım. Ne diye şikâyet ediyordum ki?

Uyuyamamıştım, tüm gece dönüp durmuş, sessizce ağlamıştım. Fakat içim bir türlü soğumamıştı. Esasen benim için bir yabancıdan farkı olmayan bir adamın sözleri beni bu denli kırmamalıydı. Canımı bu kadar çok yakmamalıydı. Çok saçmaydı, ancak canım çok yanmıştı. Yakmazdı da...

Tabii suçlandığım konu benim kanayan yaram olmasaydı.

Mehmet Selim'le olan ilişkimden dolayı ben zaten kendimi fazlasıyla suçluyordum. Evli bir adama âşık olmam, aşk adı altında kendimden bu kadar çok ödün vermem, kendimi değersizleştirmem, dahası çok fazla kayıp vermem... Ben aşk sandığım riyakâr duygular yüzünden ailemi kaybetmiştim, ötesi var mıydı? Annemle babamın cansız bedenleri başında oturmuştum, dahası var mıydı?

Tüm bunlar zaten yakıyordu canımı. Müebbet ceza aldığım bir suçtan, bir kez daha yargılanmak, sanırım canımı yakan şey buydu. Seyyid Han'ın bilmediği şey, benim bir daha hiç kimseyi sevemeyecek olmamdı.

Sinirle nefesimi verdim bir kez daha, oturduğum yerden usulca toparlandım. Bacaklarımı kendime doğru çektim, kollarımı bacaklarımın etrafına sardım. Hava soğuk değildi, ancak sıcak da değildi. Üzerimde yün bir kazak, bol bir pantolon vardı. Omuzlarıma örttüğüm şal, yanımda soğumaya yüz tutmuş kahvem içimi ısıtmaya yetmiyordu.

Saat sabahın dokuzuydu ve ben saat altıdan beri burada boş boş oturuyordum. Kalkıp içeri geçmem gerekti. Kahvaltı yapmam, içimi ısıtacak bir şeyler içmem, veyahut odama geçip sıcak bir duş almam gerekti. Hiçbirini yapasım yoktu. Burada öylece oturmak, bomboş bakışlarla etrafı izlemek istiyordum. Depresyona mı girmiştim ben? Allah senin belanı versin Seyyid Han!

"Meryem Hanım!"

Omzumun üzerinden bana seslenen kişiye döndüğümde Defne'yi buldum karşımda, ne var dercesine kafamı salladığımda endişeli bakışları yüzümde gezindi. "Burada ne yapıyorsunuz böyle? Hava buz gibi," dedi endişeyle. Allah Allah, sanki ben bilmiyorum!

Birkaç adımda yanıma vardığında üzerime hızlıca göz gezdirdi. "Sabahtan beri sizi arıyoruz," dedi hafif sitemli bir tınıda. Tahmin edebiliyordum. Evden çıktığımda kimse uyanmamıştı. Mutfakta kendime sıcak bir kahve yaptığım gibi bahçeye çıkmıştım. Sabahın erken saatlerine doğru yorgun düşmüş adamlar bulundukları yerde öylece uyukluyorlardı. Bundan sebep onlar da evden çıktığımı görmemişlerdi.

Yalnız kalmaya ihtiyacım olduğundan kimselere görünmeden kış bahçesine doğru yürümüş, sonrasında içeriye girmekten vazgeçip yana doğru sapıp, ağaçların oraya doğru yürümüştüm. Bir hayli yürüdükten sonra göl büyüklüğündeki su birikintisinin yanında, hemen duvarın üzerine oturmuştum ki üç saate yakındır yerimden dâhi kıpırdamamıştım.

"Seyyid Han Bey, delirdi sizi odanızda bulamayınca." Gebersin. "Evin altını üstüne getirdi." Başına yıkılsın o ev! "Herkese bağırıp çağırdı. Zeyd Arslan Bey'e dahi saldırdı, senin yüzünden diye bas bas bağırdı, Şems Bey zor aldı elinden." Geri zekâlı adam, desene olan yine Zeyd Arslan'a oldu! Sinirle nefesimi verdiğimde devam etti Defne: "Sanırım gittiğinizi sandı," dedi şüpheli bakışlarını yüzümde gezdirirken. "Gerçi hepimiz öyle düşündük. Odanız altüsttü, eşyalarınız yerlerdeydi. Kimseler sizi görmemişti. Yaklaşık bir saat önce de apar topar çıktılar. Şu anda adamlarla her tarafta sizi arıyorlar. "

ALABORA | Şah & Mat ✔Where stories live. Discover now