2...

273 109 589
                                    

Zamanla baba kız işleri büyütmüş, tamirhane dükkanı daha da işlek hale gelmişti. Eskiden sadece iki ya da üç kişinin geldiği dükkana şimdi izdiham vardı.

Yelda ve babası bu durumdan hayli memnundu. Yelda, tamirhanenin bir köşesine de yaptığı maketi koymuştu.

Yaptığı makete de ilgi büyüktü. Herkes bu, genç kızı konuşuyor, bütün televizyon kanalları ondan " Yılın, genç girişimci kadını." bahesdiyordu.

Yolda gören herkes Yelda'yı durdurup onu tebrik ediyor, kimi zaman da fotoğraf çekiliyorlardı.

Yelda yine bir gün dükkandayken babasına baktı ve " Baba, hadi gel seni eski aşkların olduğu döneme götüreyim. Sen, ödül alırken orada yoktun." Dediğinde babası da derin bir nefes aldı ve " İyi madem. Götür bakalım. " dediğinde Yelda heyecanla zaman makinesinin  düğmesini çalıştırdı.

Makine yine büyük bir gürültüyle çalıştı. Baba kız bir anda kendilerini eski siyah beyaz dönemde buldular.

Yelda ikinci kez buraya gelmişti. O yüzden babasına ne tepki verecek diye bakıyordu.

Babası ise hayranlıkla etrafı inceliyor, bir an nasıl burada olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Şok içinde kızına baktı ve
" Kızım, bu bu nasıl oldu?" Diye sordu.

Yelda da " Meslek sırrı." Derken  babasına gülümseyerek göz kırptı.

Tam o esnada ise yine o sokaktaydılar.  İlk buraya geldiğinde gördüğü o ailenin evden kovulduğu zaman aklına gelince Yelda'nın içine bir hüzün çöktü.

Babası ise eski o günleri tekrar yakından şahit olduğu sırada ister istemez derin bir iç çekmiş, bu an karşısında duygulanmıştı.

O zamanlar ne güzeldi. Kimsenin kimsenin malına göz dikmediği yıllar.... Çünkü herkes eşitti. Ayrımcılık yoktu.

Şimdi ise kardeş kardeşin gözünü oyar hale gelmişti. Bazen sosyal medyada tatil fotoğrafları görünce insan. kendi kendine neden ben de gidemiyorum, neden benim de böyle bir ayakkabım yok derken bulurdu.

Eskiden öyle mi bayram sabahları dört gözle beklenirdi. Herkesin neşe içinde sohbet ettiği kocaman uzun masalar konulur, çocuklar sabahtan bayramlık giyer, ev ev gezip şeker toplardı.

Şimdi ki çocuklar ise bütün gün bilgisayar başında otururdu. Eskiden öyle kolay kolay hastalık da olmazdı. En fazla veba olurdu.

Çünkü insanlar organik beslenirdi. Şimdi ise her gördüğümüz insan obezdi. Gençler bile. Aklımıza gelmeyen binlerce hastalık vardı.
  Eski insanlar belki 100 yaşına kadar yaşardı. Hatta Yelda'nın memleketinde 100 yaşında olan bir komşuları vardı.

Yelda ve babası eski yeşil renkli olan otobüse bindiler ve şehir turu attılar. O zamanlar öyle metrobüs, otobüs metro yoktu.

O zamanlar insan sayısı çok azdı. O yüzden de otobüste itiş kakış olmazdı.

Şimdi ise öyle mi? Otobüsler tıklım tıklım ağzına kadar doluydu. Hatta yer olmamasına rağmen şoför en sinir olan o cümleyi, arkaya doğru ilerleyin diye söylerdi.
Sanki çok yer varmış gibi....

Yelda ilk kez bir otobüste  bu kadar rahat oturduğunu hatırlamıyordu. Camdan dışarıya yine o, aşık adamı görür mü diye heyecanla  bakınırken tam o esnada ise kocaman bir ayakkabı  dükkanının önünde durdular.

Yelda'nın o sırada gördüğü kişiyle heyecandan kalbi hızla atmaya başladı. İşte oradaydı. Adını bile bilmediği, hayatında ilk kez gördüğü o yabancı...

Çöpten Hayaller Where stories live. Discover now