page fifteen: so baby, try to understand

4.5K 386 471
                                    


|akina nakamori; oh no, oh yes!| ⚠️

Oh no, it's not the way I planned
But no, don't let it be one-night stand
Oh yes, so baby, try to understand
Oh no, loving you is not right
But no, don't take me home tonight
Oh yes, so baby, won't you hold me tight?

Selamlar, nasılsınız?

Umarım keyfiniz yerindedir. Bu bölüm.. emin değilim. Kesinlikle memnun olmadığım bir bölüm. Ne olduğunu anlayamıyorum ama kesinlikle yazamadığımı söyleyebiliriz. Geçer diye umut ediyor, affınıza sığınıyorum. Beklediğiniz ve desteklediğiniz için teşekkür ederim. Her zaman söylediğim gibi yorumlarınızı esirgemeyin, onları okuduğumda yalnız hissetmiyorum ve eğleniyorum.

Sizi seviyorum, her zaman. 🖤

"Jeongguk, güneş kremini ver bakayım." Elimdeki çizgi romanı okurken bir süre Jimin'e cevap vermek istememiştim. Güneş gözlüklerim gözümdeyken ona bakmadığımda elindeki ıslak peçeteyi çıplak göğsüme fırlattı. "Duymamazlıktan gelme beni."

Yarım uzanır halde olduğum şezlongdan sıkıntıyla bir nefes vererek kalkmış, ayaklarımın ucundaki güneş kremini Jimin'e atmıştım. "Aferin." Sinir bozucu bir şekilde gülmüş, kremi Yoongi'ye uzatmıştı. "Sırtıma krem sür."

Gözlüklerimin ardından gözlerimi devirip daha fazla onlara bakmadım.

Üç gün oluyordu, yeni yeni sızısız yürüyebiliyordum.

O sıra farkına varmasak da bedenimi oldukça zorlamış olmalıydık. Bu üç günü genelde odamda geçirmiş, Jimin'in de tuhaf tuhaf bana binbir soru sormasını sağlamıştım.

"Çıkabilmişsin odandan."

Tabii ya, ben de ne zaman dibimde biteceğini merak ediyordum.

Güneş gözlüklerim hâlâ gözümdeyken birkaç saniye beklemiş, daha sonra ona bakmıştım. "Beni etrafta göremeyince çok ağladın mı?"

Siyah deniz şortu dizlerinin biraz üzerindeyken üstü çıplak, esmer teni tertemizdi. Gri saçları hafifçe rüzgârda dağılıyordu. Sanki her zaman duştan yeni çıkmış gibi görünebiliyordu, tuhaftı.

Söylediğime gülüp alt dudağını hafifçe dişledi. "Özleminden öldüm Jeongguk." Omuz silkip başımı tekrar çizgi romanıma çevirdim. "The Crow?" Dedi yanımdaki şezlonga yerleşirken. Gözleri çizgi romanımı süzdükten sonra bana döndü. "Aşka inanıyor musun?"

Ona bakmadan çizgi romanda gözlerimi gezdirirken beklemeden alçak sesimle cevapladım. "Hayır." Aramızda uzun süreli bir sessizlik olduğunda dudaklarımı araladım. "Bu seriyi seviyorum. İntikam alması hoşuma gidiyor, aşk değil."

"İntikamı aşkı için alıyor Jeongguk." Gözlerimi çizgi romanda gezdirmeyi bırakıp başımı ona çevirdim. "Bir anlamı yok. Aşk ön planda değil artık Eric için. Ayrıca cinayetleri işleyiş şekli ilham verici, filminde de çizgi romanında da hem kargadan hem de gotik havadan dolayı Allan Poe esintileri bırakıyor damakta, huzurlu hissettiriyor."

Uzun bir süre bir şey söylemeden yüzüme baktıktan sonra aniden tek eliyle uzanıp gözlüğümü aldı. "Takma şunları da gözlerini göreyim."

Geri çekilip güneşten dolayı kısık bakan gözlerimi gözlerine diktim. "Güneş rahatsız ediyor." Gülümseyip gözlüğümü ulaşamamam için diğer tarafa alırken söylendi. "Her yerim hassas diyorsun."

Çatık kaşlarımı bir anda gevşetip gözlerimi devirdim. "Seni kaç kez dize getirmiş birine bunları söylemen unutkan olduğunu mu aptal cesareti taşıdığını mı gösteriyor?"

memento vivere, mariposa | taekookWhere stories live. Discover now