I.

340 26 38
                                    

5 Şubat 1935
10.17, akşam.

Soğuk bir şubat ayında, kızıl kehribar renkli akşamın buz yüreği ısınarak eridi ve ben, sizden önceki tüm hikâyelerimi unuttum, Sinyor. Siz, bana bambaşka bir masalı anlatmaya başladınız.

Nasıl başlamalı söze...

Frenk diyarlarından, Venedik'ten, evimden ayrıldım. Yolculuk süresince unutkan bir vicdanla sınandım; annemi ve ağabeyimi kaybedeli sade iki ay oluyordu lakin geçtiğimiz yollar öyle güzeldi ki, Akdeniz'in yüzüne sarılan o gemiden indiğimde duyumsadığım bulantılar yekten yok oldu. Konstantinopolis'e, affedin, ismi resmi olarak değişeli beş sene oluyordu, değil mi, İstanbul'a kucak açan adımlarımın altında gürleyen hisler kaynıyordu.

Pera Palas'ı gördüğümdeyse küçük dilimi yutacaktım az daha, inanın latife yapmıyorum; tepeden tırnağa, fezaya dek varan bir şevkle dolmuş gibi hissettim kendimi! Beyoğlu'nun, sanatın ve burjuvazinin anıt mezarı olan bu yapının görkemli büyüsüne kaptırdım kendimi.

Büyük liderinizin, Mustafa Kemal'in dahi buraya ara ara uğradığını, kıymetli misafirlerini de her daim aynı odada ağırladığını öğrendim kız kardeşimden. Kendisinin İstanbul'da yaşayan bir ahbabı olduğu için, o kişinin yazdığı mektuplardan öğrenmiş bunu.

Agatha Christie... En son üç sene evvel ayak basmıştı bu muhteşem yapıya, yine gelir mi ki acaba? Büyük hayranıyım onun.

Çok özür dilerim, affedin beni, coşkulu bir sürur¹ içerisindeyim, bildiğiniz şeylerden bahsedip duruyorum. Lakin Sinyor, nasıl koruyabilirim metanetimi, benim annemle babamın aşkı bu duvarların arasında mühürlendi. Bunu biliyor olmak, şu an içerisinde bir başına kaldığım odamı dahi efsunlu bakışlarla süzmeme sebebiyet veriyor.

Annem, bir Türk'tü benim. Babamsa Venedikli bir tüccar. Hanemiz, Türkiye'yle ve daha öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'yla ziyadesiyle sıkı ticari ilişkiler geliştirmiş bir aile. İstanbul ve İzmir'e her sene bir yahut iki defa meşguliyeti içerisinde olduğu hususlar için uğrayan babam, annemle bu kudretli kubbenin altında, bu ihtişam dolu otelde tanışmış! Tek bir bakışta bağlanmış olmalılar birbirlerine, gözlerinin ilk kez sarıldığı andan yalnızca dört ay sonra yine burada evlenmişler.

Zavallı babam, ağabeyimin ve annemin yaşadıkları bir araba kazası sonucunda aniden yitip gitmelerini kaldıramamış olmalı, İtalya'daki malikanemize katlanamaz oldu. Anlayacağınız üzere, yolculuğumuzun sebebi hem yürüttüğümüz yeni anlaşmalardı hem de hüzünlü evimizden kaçış zaruretiydi².

İstanbul'un muhteşem Haliç'ine nazır bu binaya ayak bastığımda, tarifi müşkül bir merakla doldu içim, daha sonradan isminin Kubbeli Salon olduğunu öğrendiğim bu yeri çocuksu bir heyecanla inceledim. Ben, sanatı çok severim. Eminim, siz de seviyorsunuzdur bir insanın ruhunu veyahut bir kültürü bedenlendiren o güzelliği, estetik hazzın zirvelerini zira bakışlarıma çizdiğiniz eşsiz portrede böyle var oldunuz siz. Acaba siz de benim kadar büyülenmiş hissettiniz mi, bu geniş salonun yüksek tavanına ve oralara işlenmiş tarihi motiflere baktığınızda? Antika sehpaların üzerindeki minyatür kristal vazolara, o vazolara titizlikle süs olmuş taze çiçeklere, maroken ve kızıl kadifeli koltuklara, kışın son demlerini gururla taşıyan rüzgârla savrulan ipek perdelere ve dahi sayısız zarafete ilk baktığınızda, nasıl hissettiniz?

Bu sualin cevabını hiçbir vakit alamayacağımın bilincindeyim lakin hayal etmekten, yalancı umutlara tutunmaktan menedemiyorum kendimi; sizinle sohbet etmek istiyorum.

LEVANTEN | BxBWhere stories live. Discover now