V

265 72 35
                                    

nightmare || karanlık kadın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

nightmare || karanlık kadın

Gri ve yapışık bir oda. Biraz da dumanlı.

Duvarların grisi sıcaktan eriyip akan bir dondurma gibi akmaya başladı ve betonlar çıplak kalırken zemine inen gri boyalar hareketli bir çamur sıvısına dönüştü.

Şimdi çamurların arasında hareket etmeye çalışıyordum ve görünmeyen duman beni boğuyordu. Korunmak için kanepenin üstüne çıktım ancak çamur hızla yükseliyordu.

Bu yüzden kanepeden yüzen bir sandığın üstüne zıpladım.

Bu sandık annemin sandığıydı o zaman bu ev de bizim evimizdi. Bu dumanlar ve çamurlar kimindi?

Üstünde durduğum sandık akan çamurda ilerleyip odadan çıktı ve boş bir zemine çakıldı.

Aldığım darbeyle sandığın üstünden düştüm.

Çamurlardan ve dumandan kurtulmuştum. Ama sanki kurtulmam gereken şey, asıl tehdit onlar değildi.

Siyah ahşap sandık Pandora'nın kutusu gibi sarsılmaya başladığında kıpırdamadım. Bazı şeylerden kaçmak, istediğimiz kadar kolay olmuyordu.

Annemin sandığı açılıp içinden pörtlek gözleri ve dökülmüş dişleriyle bana gülümseyen bir kadın çıktı. Derisi dökülen kollarından destek alıp ayağa kalktı.

"Sen kimsin?" dedim korkuyla. Bakışları bile canımı yakıyordu, çok korkunç bir kadındı.

"Lethe'nin gardiyanıyım."

Neyden bahsettiğini anlayamıyordum.

"Canını yakıyor muyum?"

Bunu masum ve iyi niyetli bir soru sandım.

Ama o acımasızca gülümsedi.

"Umarım yakıyorumdur."

"Uzak dur benden." dedim geri çekilmeye çalışarak ama kirli ve ıslak saçlarını yüzünün önüne atmış kadın bana yaklaşıyordu.

"Benden uzak duramazsın, geçmişinden kaçamazsın..."

Elleri uzanıp boynumu sıkmaya başladı ve uzun tırnakları boynumdan aşağı kanların akmasına sebep oldu.

"...oğlum." diye fısıldayıp cümlesini tamamladığında ben çoktan nefessiz kalmıştım.





Yeni bir gün ve yine berbat bir kabus.

Başımın ağrısıyla komodinin üzerindeki bardağa uzandım. Bugün gece yarısında değil de sabaha karşı uyanmıştım bu yüzden yeniden uyumak yerine mutfağa ilerleyip çay hazırlamaya koyuldum. Evi havalandırmak için odaları gezerken babamın yine salonda olmadığını görmüştüm.

Sanırım cidden artık onu orada görmeyecektim.

Bir gün onun gibi huzura kavuşabilecek miydim, merak ediyordum doğrusu. Uykularımın düzeleceği ve zihnimin bir zindandan farksız olmayı bırakacağı günleri dört gözle bekliyordum.

Bir fincan çay alıp odama döndüğümde masama oturup önüme rüya defterimi aldım ve hatırladığım kadarıyla gördüklerimi yazmaya başladım.

Canımı yakan kadının "..oğlum" diye fısıldaması aklıma düştüğünde elimde olmadan ürperdim. Anneme hiç benzemiyordu ve açıkçası onun annem olduğunu da sanmıyordum, o benim canımı asla yakmazdı.

İşim bitikten sonra kalkıp kahvaltı hazırlamaya başladım ve dün değil ondan önceki gün doktorumla konuştuğum şeyleri tekrardan bir aklımdan geçirdim.

Bayan Park hemen olmasa da ileride ısınabileceğim bir doktora benziyordu. Açıkçası yabancılardan çekinsem de onunla konuşmak bana pek zor gelmemişti. Bu durum mesleğinden dolayı bünyesinde barındırdığı bir güven hissinden kaynaklanıyor olabilirdi veya sadece ben öyle hissediyordum ama pek umurumda değildi. Kolay iletişim kurabildiğim biri olması ve beni germemesi şu anda yeterliydi.

Görüşmemiz benim yaşadığım travmanın etkileri ve sosyalleşme konusunda yapmam gerekenler üzerinden ilerlemişti genel olarak. Rüyalarımdan henüz bahsetme gereği duymamıştım çünkü önceliğim bu değildi. İnsanlara korkarak ve çekinerek yaklaşma huyumu aşmak için yeni insanlarla tanışmak veya tanıştığım kişilerle daha da yakınlaşma konusunda hevesli olmamı söylemişti.

Bu yüzden görüşmeden sonra Jeongguk beni almaya geldiğinde normal şartlarda tek isteğim hemen eve gitmek ve odama kapanmak olsa da yemek teklifini geri çevirmemiştim.

Benim için dışarıda yemek yemekten daha kötü bir şey varsa o da samimi olmadığım biriyle yemek yemekti. Bunlara rağmen onun teklifini kabul etmiş, temastan çekindiğim halde motoruna binip arkasından ona sarılmıştım.

Sarıldığım vakit beklediğimin aksine rahatsız hissetmek yerine oldukça rahat hissetmiştim. Tanıdık, sıcak ve beni sarmalayan bir histi. Bu his yemek yemek konusundaki endişelerimi bile alıp götürmüştü.

Doktorumun söylediklerini uygulamayı çok kafayı taktığım için o gün sürekli kendimi cesaretlendirip duruyordum. Jeongguk ile vardığımız mekanda endişelerimi minimumda tutmaya çalışarak istediğim kadar yemek yemiş, onun keyifli sohbetine ayak uydurmuş ve aramızdaki ilişkinin biraz daha güçlenmesini sağlamıştım.

Benim aldığım kadar keyif aldı mı geçirdiğimiz zamandan bilmiyorum ama beni eve bıraktığında haftaya tekrar doktordan alabileceğini söylemişti. Ben de babam istediği sürece kabul edebileceğimi söylemiş ve hızla eve girmiştim.

Dünden önceki günde olan bu şeyler gerçekten çok güzeldi ve uzun zaman sonra farklı bir gün geçirmemi sağlamıştı ama kendimi sosyalleşme konusunda farkında olmadan o kadar yormuştum ki eve geldiğimde tüm enerjimin tükendiğini hissetmiştim. Babama selam verip odama geçmiş ve erken bir vakit olduğu halde sabaha kadar uyumuştum.

Sabah yine bir kabus ile kalktığımda Nayeon'dan doktor randevumu soran bir sürü mesaj vardı.

Sosyal pilim hala düşüktü bu yüzden telefonumu kapatıp görmeyeceğim bir yere bıraktım ve babam yemek yemem gerektiğini söyleyene kadar yataktan çıkmadım.

Dün tüm günü yemek ve tuvalet dışında yataktan çıkmadan geçirmiştim. Ara ara Jeongguk ile olanları tekrardan düşünüyor ve alışkın olmadığım bir huzur hissinin beni sarmalamasına izin veriyordum.

Yine de bir gün dışarı çıkıp biraz sosyalleştim diye ertesi gün böyle halsiz ve isteksiz bir hale gelmek beni mutsuz etmişti. Bunu doktorumla konuşabilirdim, belki sadece alışkın olmadığımdan falandır veya hasta olmuşumdur diye kendimi avutmaya çalışıyordum. Bir dahakine yine böyle olacağım diye bir kaide yoktu sonuçta.

En nihayetinde iyileşmek zaman alırdı ve ben de karanlık düşüncelerime yenilmek yerine bu zamanı kendime vermeliydim.







-

kısa bir geçiş bölümü

blood, sweat & dreams | taekookWhere stories live. Discover now