10. Tepenin Ardında Düzlük

3.4K 260 15
                                    

İyi okumalar...

Yaşam bir yoldu. İlk adımı attığın an, hatırlanmazdı ama o ilk adım bir yerlerde karşısına çıkardı insanın. Kimi zaman yoluna atılan bir taş, kimi zamanda karşına çıkan bir insan hatırlatırdı ne varsa. Sonra bir ışık huzmesi belirir ve " Bak." Derdi. " Taş atan o, ekmek atan sensin. Ne gereği var?"

" Olsun." Derdi kalp, onun yansıması içtendi, yürekti. Seslenirdi vicdanını susturamayan insana. " Taş atsınlar, ekmek at. Bir daha atsınlar sen yine ekmek at. Taş eli yorar ama ekmek elden gelir yine ele döner."

Böyle bildi Mehmet. Mayasının yarısı bozuktu, ekşi kokardı ona göre. Kendine baksa da görmezdi içinde yanan insanlık ateşini. Görmese de gösterirlerdi elbet çünkü ateşin şavkı gözlerindeydi.

Mehmet, içinde yanan ateşle söndürmüştü çoktan yanmış traktörü ama hurdası bile fayda etmedi artık. Canı sıkıldı, " Ay Allah, ne oldu da yandı?"

Yanında çömelmiş Halit, başını ellerinin arasına almış ağlıyordu.
" Kalk Halit. Giden mal olsun. Yenisi gelir." Diyen Mehmet elini de omzuna koymuştu. " Nasıl olacak o enişte? Borç gırtlağa kadar. Neyle alayım?" Dese de durum hiç de bahsettiğine uymuyordu. Köydeki bakkalın işletmeciliğini yapıyor, sürüden de para kazanıyordu. Eh babasından kalan maaşı da hesaba kattığın da köşeyi dönerdi.

Mehmet, sesini çıkarmadı. Bayır tarafından koşa koşa gelen Halit abisi Şaban'ı gördü.
" Ne oldu böyle? Halit!" kan ter içinde kalan Şaban kesik soluklarının arasından konuştu.

" Yandı aga, yılan girmiş motora oradan da tutuşmuş." Dedi.

" Ne diyeyim ki sana Halit? Yav burada duran ne?" Deyip bahçenin diğer köşesinde duran traktörü gösterdi.
" Kaç kere dedim sana. Aç gözlülüğün başına iş çıkaracak ama senin bir kulağından girdi bir kulağından çıktı." Dedi bağırarak.

" Tamam Şaban." Dedi Mehmet, karışmak istemese de yanındayken Halit'in azarlanmasından rahatsız olmuştu. Sevmezdi insan içinde azarlamayı da azarlanmayı da. Belki bu da yaranın biriydi.

" Yok Mehmet, yok kardeşim. Bu akıllanmaz. Kaç kere dedim. Alma traktörü, var. Haberim yoktu benim aldığında. Yeni geldim kasabadan duyduğum gibi koştum. Bir daha böyle bir şey yapsın köy meydanında dövmezsem..." Diye bağırıyordu.

Halit, " Ben camiye gidiyorum." Deyip ayaklandığında Şaban'nın burnundan alay dolu bir gülme çıktı.
" Ulan, sen hatim indirsen ne olur için bozuk senin için. Git lan gözüm görmesin seni!" Diye tekme savurdu. Halit, hızlı adımlarla avludan çıkarken Mehmet de "Allah'a ısmarladık." Deyip gidecek oldu. Şaban, " Mehmet duracabilecek misin az." Dedi. " Hayırdır?" Diye soran Mehmet'in eline Şaban küçük bir kese sıkıştırdı. " Bu ne Şaban?"

" Al sen bakayım onu. Ben düğününüze gelemedim. Benim küçük kız hastalandıydı. Bunlar bacımla senin hakkın. Daha fazlasını vermeyi gönlüm isterdi ama elde bu var." Dedi mahçupça. " Zamanında bizimkiler rahmetli amcamdan çok borç aldı, bildiğime göre de yerine gitmedi alınanlar. Ne amcam ne yengem ses etmedi bir gün bile. Şimdi al sen bunu benim de içime su serpilsin." Dedi Mehmet'in omzunu sıvazlayıp.

Mehmet elindeki keseye bakarken
" Naptın Şaban? Mahçup oldum şimdi."

" Ne mahçupluğu. Muazzez de benim kardeşim." Dedi gülümseyerek.
" Benim gözüm Halit'in üstünde bu saatten sonra. Dinsizin hakkından imansız gelir hesabı." Deyip güldü.
" Estağfurullah."

GÜVEY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now