28. Keşkeler

1.1K 108 14
                                    

İyi okumalar...

Sevginin yetmediği zamanların olduğunu öğrenmişti Hümeyra. Öğreneli de epey vakit oluyordu. Erken öğrenmişti ama. Bir aydır bu evdeydi. Üç göz odalı, bir salonu olan bir evdi. Üç katlı dairenin, üçüncü katında oturuyordu. Bu evin önünde erik ağacı değil, incir ağacı vardı. Erik ağacına tırmandığı zamanlar çoktan geçmişti artık. İncir ağacından da gönül rahatlığıyla ne zaman bir incir koparacağını bilmiyordu.

Kalabalık bir aile değildi Taner'in ailesi ama komşuları vardı. Sürekli gelip gidiyorlardı. Gelin görmeye, gelinin çeyizini görmeye...

Kayınvalidesi Meryem, bir gün gelen komşunun " Ee gelinin çeyizi nerede Meryem abla?" Diye sorunca, " Ne çeyizi kız, kaçana yamalı yorgan bile çok derler." Demişti. Ne diyebilirdi ki Hümeyra? Haklıydı kadın ama içine oturmuştu o laf.

" O nasıl laf Meryem abla?" Demişti komşu Hamide. " Bu çocukların bir yatak odası olmayacak mı, nerede yatacaklar?"

" Var bizim odada yatak, yatarlar orada." Diye geçiştirmişti kadın.
" Ayıp, Meryem abla. Gelin hiç kayınbabasının yatağında yatar mı?" Deyince, " Ne biliyorlarsa yapsınlar,ben karışmam." Demişti.

Hümeyra, bunları Taner'e söylemedi. Ama Taner, işten eve erken geldiği bir gün Hümeyra'yı da alıp mobilya bakmaya götürdü. Öyle oldu yatakları, dolapları...

Evin en küçük odasında, tıkış tıkış bir oda yaptılar. Yeşil renkli duvarları sarıya boyadılar. Oturma odasının karşısındaydı odaları.

Henüz bir aydır kaldığı evde, tek başına kalmıştı bir gece. Meryem ve Nilgün düğüne gitmişti. Taner, o gün erkenden eve gelmiş, hazırlanıp çıkmıştı. Arkadaşlarıyla sofra kuracaklardı.

Koltuğun köşesine oturmuştu sadece Hümeyra. Hava yağmurluydu. Taner'i aramış, birazdan geleceğim diye cevap almıştı ama o biraz, saatler sürdü.
Ev telefonu çaldı sonra. Hümeyra, sessiz evin içinde yankılanan telefonla olduğu yerde sıçrayıp koşa koşa telefonu açmaya gitmişti.

" Alo?" Dedi yüreği ağzında. " Kızım." Dedi karşıdan gelen cızırtılı ses.
" Anne." Diye karşılık verdi kız. Annesinin sesini duyunca boğazına bir yumru oturmuştu.

" Nasılsın yavrum?" Diye sorunca, sessiz kaldı önce Hümeyra, " İyiyim anne çok şükür. Yok bir yaramazlık." Dedi gülümsemeye çalışarak.

Göremezdi ki annesi. " Çocuklar nasıl, babam?" Diye sordu kız. Gözleri dolmuş, ufacık bir yaş süzülüvermişti boynundan aşağı. " İyiyiz kızım. Köy işi bitmez bilirsin. Tarlaya, ahıra geçiyor günler." Dedi kadın.

" Taner nasıl? Kayınvaliden?" Diye sordu Muazzez. " İyi Taner, evde o da. Annemler de düğüne gitti. Biz evdeyiz." Dedi kız.

" Tamam yavrum, çok tutmayayıp seni. İstediğin bir şey var mı buralardan, göndersin baban?" Diye sorunca,
" Erikler oldu mu anne?" Diye sordu kız heyecanla.

" Yok yavrum daha var zamanı, olunca bir torba gönderirim." Dedi Muazzez.

" Tamam, selam söyle. Kızları öp benim için." Deyip kapandı telefon.

Telefonun kapanmasıyla Hümeyra, olduğu yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Sesi boş evde yankılanırken aklından geçenlere kızsa da engel olamadı.

" Keşke." Dedi, " Şu an bir imkanım olsa da evime dönsem."

" Babama, kardeşlerime sarılsam." O gece, sokağın ışığıyla aydınlanan odaya gidip yatağa kıvrıldı. Uykuya dalar gibi olduğunda sıçrayıp yeniden doğruldu yataktan. Kaç kere tekrarlandı sayamadı. Karanlıktı burası.

🍃

Evliliğin üstünden geçen dört yılda anladığı bir şey daha vardı: alışmak. İnsan, en olmaz dediğine bile alışıyordu. Alışmak ardından kabullenmeyi getiyordu ve sonrasına duyarsızlaşıyordu insan. Ama Hümeyra'nın öğrendiği bir şey vardı. " Taş atsalar da ekmek atmaya devam et. Geç de olsa kazanan sen olursun." Öyle yaptı hep.

İçine attıkları, onu günden güne eritirken evlendiği günkü kilosundan on beş kilo daha azdı. Bir deri, bir kemik kaldı kalacaktı. Bir gün köye gittiğinde, anneannesi onu gördüğü gibi ağlamaya başlamıştı. " Hasta bu kız." Deyip durdu.

Mehmet, o gün korka korka sormuştu kızına. " Neyin var?" Diye. "Vallahi hiçbir şeyim yok. Bu aralar Ece çok hareketli, yemek yemeye zamanım olmuyor." Diye geçiştirmişti. İnanmamıştı tabii Mehmet. Torunu Ece, dünyanın en sakin bebeğiydi. Küçük kızı, nereye bıraksalar ya oturuyor ya da uyuyordu.

Hümeyra'nın bu zayıflığı, psikolojikti aslında. Evde olmak, her gün aynı işleri yapmak...

Bunları yapmaktan gocunmuyordu ama kayınvalidesinin komşulara söyledikleri kulağına geliyordu.
" Hiçbir şey yapmıyor, bir süpürge yapacak surat beş karış. Böyle yapacaksa hiç yapmasın daha iyi." Bunlar, duyduğunun bir kısmıydı sadece.

Annesinin gönderdiği kardeşlerinden kalan kıyafetleri kızına giydirmesi bile suçtu o evde. " Eski püskü şeyleri giydirip duruyor kıza. Vallahi çocukla dışarı çıkmayı utanır oldum."

Bir gün canına tak etmişti kızın.
" Madem kıyafetlerini beğenmiyorsun, kendi torununundan utanıyorsun babaanne gibi torununa kıyafet giydireyim." Demişti Hümeyra.
Yıllardır, söylediği hiçbir şeye karşılık vermeyen kızdan duyduğu sözler, Meryem'i şaşırtmış, " Bak sen, sessiz sessiz oturuyordun orada ne oldu?" Demişti kadın.

" Oturmuyorum." Dedi Hümeyra,
" Bütün gün köpek gibi didinip duruyorum evde. Ama gören var mı? Yok. Oturan sensin." Deyip çıkmıştı evden Ece'yi alıp.

Gözlerinden yaşlar akmaya başlarken Ece göğsündeki kafasını kaldırıp baktı annesine. " Anne?" Dedi yarım yamalak konuşmasıyla. " Uf mu oldu, neden ağlıyorsun?" Dediğinde, Hümeyra, daha çok ağlamak istese de susmaya çalıştı. " Hayır anneciğim." Dedi gülümseyerek. Onunla aynı olan saçları okşayıp yeniden göğsüne çekti kızı. Öptü saçlarından, " İyi ki varsın. Sen de olmasan ne yapardım ben."

İki arka sokaklarında oturan halasına gidiyordu. Evlendikten sonra, oraya taşınmıştı Ebru. Hümeyra'yı da yalnız bırakmıyordu. Onun da Hümeyra'dan iki ay küçük kızı vardı. Kızı Şermin'nin doğumu sorunlu olmuştu. Altı aylıkken doğmuştu Şermin ama öyle güzel bakılmıştı ki çabucak toparlamıştı kendini.

Gözlerinden süzülen yaşlarla kapıyı çaldı Hümeyra. Kapıda onu ağlarken gören Ebru, şaşırmış " Hümeyra? Ne oldu, kötü bir şey yok ya. Geç içeri." Deyip apar topar içeri sokmuştu kızı.

Ebru, Ece'yi kucağına alıp Şermin'nin yanına götürmüş, yeniden mutfak masasında oturan Hümeyra'nın yanına geldi.

" Ne oldu kızım anlatsana! Hümeyra?" Diye sorunca, " Dayanamıyorum hala." Dedi kız çenesi titrerken.
" Yoruldum, çok yoruldum."

" Kimseye bir şey anlatamamaktan, anlaşılmamaktan çok yoruldum."

🌿


Merhaba, Hümeyra'nın o evde yaşadıklarını okuyoruz bu aralar. Neler düşünüyorsunuz? Bir de, Mehmet'in kardeşleriyle olan ilişkisi nasıl olacak ileride? Diye bir soru almıştım.

Mehmet'in değil de Hümeyra'nın ilişkisini okuduk. Ebru'yu sık sık göreceğiz ilerleyen zamanlarda, çok ilerleyen zamanlarda Şermin'le Ece'yi bile okuruz belki. 😉

Beğeniden çok, yorum kısmını önemsiyorum. Lütfen eleştiri ve hislerinizi paylaşmaktan çekinmeyin. 😌

Bir şey sormak istiyorum bir de.
Sizce ben bu hikâyenin neresindeyim?☺️
Tahminlerinizi bekliyorum.

Sevgiyle kalın.

❤️

GÜVEY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now