herkesin hikayesinde aşkın değdiği bir sayfa vardı.bazıları yara olacağından bihaber aşkını tenine kazır, hayat kabuk bağlamasına izin vermeden koparır koparır kanatırdı.
uçurumda gözü kapalı ince iplerin üzerinde yürümek gibi hissettirirdi, öyle tehlikeli...bazıları şiir gibi temiz yaşar, şair gibi kusursuz işlerdi aşkını beyaz sayfalara. tabii hayat onlarla barışıktı, gecenin güneşten kaçtığı gibi kaçırırdı karanlığını üstlerinden.
işte o sayfaların birinde wooyoung uçurumdaki iplerinin bir ucunda, şiir gibi temiz bir aşka tanıklık ediyordu gelin odasında. gözleri buğuluydu beyazlar içinde melek gibi gözüken chaewon'a bakarken. gelinliğinin korsesi ince beline sıkı sıkıya oturmuş, tarlatanı kabarıklık katmıştı etek kısmına. fransız model balon kollarının yanı sıra parlak taşları olan tacı da saçıyla buluştuğunda "abisinin" prensesi olmuştu tam anlamıyla.
chaewon'un gözleri aynadaki kendi yansımasında, boynuna kolyesini takmakta olan sevgilisinin ellerindeydi. annesine ait, kendi düğününden bu yana kızı için saklamış olduğu bu kolyeyi chaewon düğününde abisinin takacağını hayal ederdi aslında. fakat yoktu bile yanında. wooyoung'la birlikte san gittiğinden beri her günün takvim yapraklarını koparırlardı, geleceği günün hayaliyle. lakin son birkaç aydır buluşmuyordu elleri tozlanmış takvimle. birbirlerinin yüzüne söyleyecek güçleri olmasa da yitirmişlerdi umutlarını işte.
mutlu gününde ağlamamaya çalışırken kendiyle verdiği savaşta elleri yumruk halini almış, uzun tırnakları avcuna batıp izini çıkarmıştı.
kolyeyi taktıktan sonra hwiyoung'un eli kaydı aşağı doğru, yanaştı chaewon'unkine. tutarken tırnaklarını ayırdı avcundan ve chaewon'un farkında olmadan kendi canını yakmasının önüne engel koydu böylece. ardından parmak uçlarından kavradı, yaklaştırdı kendi dudağına. nazikçe öptü elinin tersini.
"çok zarifsiniz madam."bu hareketinin chaewon'u gülümsettiğini görünce aynısı yansıdı onun da dudaklarına mutlulukla. tuttuğu eli başlarının üstüne çıkaracak kadar yükseltti ve kendi etrafında döndürdü kızı, wooyoung'a göstererek.
"gelinimin güzelliğine bakar mısın? masal gibi..."wooyoung onları izlerken uzun zaman sonra gerçekten içten bir şekilde gülümsüyordu. ta ki chaewon'la göz göze gelene kadar, görmüştü san'ı tam orada. gülümsemesinin buruklaşması çok hızlı gerçekleşip kaybolsa da gözünden kaçmadı chaewon'un.
parmakları hwiyoung'un parmaklarından usulca kaydı, beyaz gelinliğinin eteklerini tutarak kuyruğuyla birlikte hafifçe kaldırdı ve adımladı wooyoung'a doğru. önünde yavaşça çömelmiş, ellerini yerleştirmişti dizlerine. kafasını geriye atıp çıkarmıştı bakışlarını yukarı, wooyoung'un gözlerinin içine.
"bunun senin için ne kadar zor bir durum olduğunu biliyorum ama... ailelerle birlikte selam verileceği sırada, abim şu an burada olmadığı için onun yerine senin yanımda durmanı istiyorum. onu temsilen arkamda durmanı..."
aynadan kendine bakarak damatlığının yakasını düzeltmeye çalışan hwiyoung, duyduğu şeyin ardından onları göz ucuyla kontrol etti. ikisinde de biraz yarım kalmışlık, yüzlerine çöken tekinsiz bir sakinlik vardı.
"san zaten olmazdı bu düğünde. gelmezdi." demişti kısıkça, ama duymuştu herkes.
hwiyoung'un da boğazını sarmış düğüm yumakları mevcuttu, san'ı hatırladığı her seferde yutkunurdu sertçe. fakat o gizlemekte iyiydi. zira gizlemesi gerekiyordu ya, onları güçlü tutabilmek için önce kendisinin güçlü olması gerekiyordu. bir bedende üç kişinin dayanıklılığını taşıması gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OUTLAW 🥊 woosan
Fanfictionwooyoung teklifim şu wooyoung sokakta serserilik yaparak adam döveceğine ringlere çıkıp adam döveceksin wooyoung ben de çıkacağın o maçları ve geri kalan her şeyi ayarlayacağım wooyoung üstüne konan bahisleri ve kazandığın parayı bölüşeceğiz wooyou...