25. Bölüm

122K 7.9K 455
                                    

Olayın şokunu atlatmam biraz süremi almıştı. Poyraz ellerini takım pantolonunun cebine sokmuş, sandalyeye sanki evin sahibiymiş gibi bir rahatlıkta oturmuş, arsız bakışlarını bana yöneltmişti. Ellerimin titremeye başladığını hissederken, birisi yanımda korna çalmış gibi bir hızla, uykumdan uyanırcasına kendime geldim.

"Sen!" diye bağırdım Poyraz'a doğru hışımla yürürken. Yürürken kenardaki vazoyu düşürmüş, şangırtıyla yere düşmesine ve parçalarının etrafa dağılmasına neden olmuştum. Poyraz'ın yanına geldiğimde, o masadan bile kalkmaya tenezzül etmemişti. Hatta ellerini bacaklarını saran dar pantolonunun ceplerinden çıkarmak haricinde, herhangi bir harekette bile bulunmamıştı.

Ben duygu karmaşası yaşarken, zihnim karmakarışık düğümlenip nasıl çözeceğimi bilmediğim bir hale gelirken, onun böyle rahat oluşu sinirlerimi bozmuştu.

"Neredeydin?!" diye bağırdım Poyraz'a.

Ege şaşırarak bana baktığında Poyraz yüzünden bacaklarım titriyordu. Bu kadar zamandır yoktu, tek kelime etmemişti giderken. Onu özlememe izin vermişti.

Şimdi karşımda otururken, parfümünün her zamanki ağır kokusu burnuma dolarken onu ne kadar özlediğim yüzüme tokat gibi vurmuştu. Mavi gözlerini, keskin bakışlarını, en saçma yerde bile rahat duruşunu geçtim, en çok kokusunu deli gibi özlemiştim. Ona sarılmak geliyordu içimden, ama ondan daha da önce ona bağırmak geliyordu içimden.

"Neredeydin?!" diye bağırdım tekrar ve masada ilerleyip başında dikildim. Bağırırken bir yandan kravatını tuttum ve onu kendime doğru çektim.

Poyraz kravatına bakıp pislikçe güldü.

"Böyle tahrik edici hareketler yapma," dedi kravatını kavrayan elime bakarak. Ege şok içerisinde ağzı açılarak bize baktığında, neredeyse sinirden kuduracaktım.

"Sen!" dedim sesim sinirden titrerken. Boğazıma öyle bir yumru oturmuştu ki hâlâ konuşabildiğime şaşıyordum. Kravatını fırlatırcasına bırakırken sabır dilendim. "Sen nerede olduğunu söyle," dedim nefes nefese kaldığım için titreyen bir sesle.

Poyraz dik ve ölümcül bakışlarını yana çevirip Ege'ye baktı. Ve karşısında kim olursa olsun sinirini bozabilecek o alaycı ve soğuk sesiyle, "Söyleyecek olsam bile bu mıymıntının önünde söylemem," dedi.

Ege nefesini burnundan verdi ve daha fazla çekemeyeceğini düşünmüşçesine ayağa kalktı. Ona doğru baktım ve, "Hiç zahmet etme," deyip, odadan hızla çıkarak evin kapısından bahçeye fırladım.

Çimlerin üstünde son hız yürüyüp karanlık bir köşeye çekildim. Ellerimi burnumun iki kenarına koyup ağlamamaya çalıştım. Ben böyle birisi değildim. Genelde her şeyi dalgaya alır, şu an olduğu gibi kafama takmazdım. Poyraz Çağan ise beni böyle yapabilen tek şeydi.

Soğuk havada elbisemden çıplak kalan omuzlarım uyuşurken hafifçe hıçkırıyordum. Ağlamamaya çalışıyordum. İstemiyordum ama sinirlendiğimde gözyaşlarım bana ihanet edip damla damla dökülüyordu. Bir yandan kendimi tutmaya çalışıyor, bir yandan yere oturup, kimsenin beni bulamayacağı bir yerde hüngür hüngür ağlamak isteğiyle doluyordum.

Arkadan yaklaşan ayak seslerinden sonra birisi elimden tuttu. O sıkı kavrayıştan, her zaman soğuk olan ellerinden ve en basit hareketindeki ağır duygudan bile gelenin Poyraz olduğunu biliyordum. Ona doğru döndüm. Kolumu sertçe çekerek sıkı tutuşundan kurtardım ve içimde kalan her şeyi bağırmaya başladım.

"Bu yaptığın tek kelimeyle terbiyesizlik, nasıl bana tek kelime etmeden çekip gidebilirsin?! Oyuncak bebeğin falan mı sanıyorsun beni?!"

Poyraz ben konuşurken istifini hiç bozmadan elini takım elbisesinin pantolonunun cebine attı ve sigarasını çıkarıp yaktı. Dumanı içine çekti, mavi gözleriyle şöyle bir etrafı süzdü ve gözlerinin önüne gelen siyah saçlarını kenara savurdu. Sigaradan çektiği nefesi sakince üflerken bana bakıyordu, çıldıracağımı hissediyordum. Bu rahatlığı!

DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin