15. Bölüm

13.4K 901 105
                                    

Ben geldimmmmmmmmmm.

Biliyorum çok geç geldim, biliyorum sizi çok beklettim hatta şu anda da sizi tutuyorum ama inanın imkanım olsa buradan çıkmamayı tercih ederim.

Beni bilenler tanıyanlar var aranızda, herkesle de belli bir samimiyetim var. O yüzden böyle bir durumun başıma ilk kez geldiğini ve ilk kez burayı bu kadar süre boş bıraktığımı biliyorsunuz. Yine de özür dilerim fakat, üzülerek belirteyim hayatım inanılmaz bir yoğunluğa evrildi. Vakit buldukça burada nefes alacağım çünkü siz benim nefesim oldunuz.

Sizleri bölüme alayım hemen, oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin ne olur.

🖇️

Bacaklarımı kendime doğru çekip oturduğumda göğsüme doğru yaslanan Yavuz'un saçlarının arasından geçirdim parmaklarımı.

Eve geleli belki yarım saat olmuştu, belki bir saat. İkimiz de fazlasıyla sessizdik ve ikimiz de fazlasıyla yorgun. Bu gece yaşanan her şey uzun süre silinmeyecekti hafızalardan.

Durgundu. Durgundu ve böyle olmasını anlıyordum. Ben bile o mezarlıkta paramparça olmuşken onun bunlara iki yıldır göğüs geriyor olması Yavuz'a hayran olmama sebep oluyordu. Zaten, bence yani, ona hayran olmamak elde değildi. İyi bir baba olmaya çalışıyordu, zamanında iyi bir eş olmaya çalışmıştı, iyi bir evlattı şüphesiz ve iyi bir yoldaştı. Benimle sessizliği bile paylaşmak, çıktığım yolda yerde cam parçaları dahi olsa bunu umursamadan yürümesi ayaklarımın parçalanması uğruna tuttuğum elini bırakmama sebebimdi.

İçime dolu dolu çektiğim nefes göğsümün üzerine başını yaslayan Yavuz'un hareket etmesini sağladı. Sanki yarım saattir nefes almıyormuşum gibi, yarım saattir bana yaslanmıyormuş gibi başını göğsümden uzaklaştırdığında kısılan gözleri gözlerime tutundu. "Acıttım mı?" dedi tarazlı sesiyle.

Kaşlarım çatılırken yutkundum. "Hayır," dedim benimde sesim kısık çıkıyordu. "Neden?"

Omzunu kaldırıp indirdi. Bu hareketi hem çok masum göründü gözüme hem çok etkileyici. "Kalın kafalıyımdır biraz." Kendi kendine gülümsedi lakin asıl derdi beni gülümsetmekti. Elini havaya kaldırdığında önce eline baktım ardından gözlerine. Çekinir gibi eli kısa süre havada kaldı ardından yüzüme doğru uzattı. Gözlerimi kapatmak istesem de kendimi tutarak bekledim. Parmakları kaşlarımın üzerine değdiğinde kendimi tutmalarım yerle bir oldu ve gözlerim anında kapandı. Çatılan kaşlarım gevşerken parmakları kaşlarımdan aşağı düştü. Kapalı gözlerimin üzerinden kirpiklerimi okşadı. Aldığım nefeste kokusu vardı. Parmakları bu defa yanağıma doğru indiğinde baş parmağıyla yanağımı okşadı. Yanağıma değen parmakları öyle naif ve hafifti ki bu eller sanki hiç silah tutmuyordu. Avuç içindeki nasırları hissettiğim halde sanki eli pamuk tarlasından da yumuşaktı.

"Çok yoruldun," diyerek elini geriye doğru çektiğinde gözlerimi araladım. Gecenin karanlığında ceketinin cebinde benim için getirdiği mumlar aydınlatıyordu odayı ve ben tıpkı o mumlar gibi tutuşuyordum şu an. Beni yakan ve muhtemelen söndüren de karşımdaki adam olacaktı. "Uyumak ister misin?" Başımı aşağı yukarı salladım dudaklarım büzüldü görmesin istedim fakat gördü. Alnını alnıma bastırdı. Kaşından akan kan durmuş olsa da kabuk bağlamayan o yara benim tenimi yardı. "Buradayım..." Bu güven, bambaşka bir şeydi. "Dağda ya da kapında, fark etmez. Buradayım, vatanımı korur gibi koruyacağım seni... Buradayım."

"Yavuz," diye mırıldandım adını. Burnum burnuna sürtündü. Kendimi şu an o kadar ağır hissediyordum ki, aklımdan çıkmıyordu mezarlıkta olanlar. Sanki tonlarca yağmurun altında kalmış gibiydim. "Özgür-"

VUSLAT Where stories live. Discover now