8.10 (KÖŞK)

204 48 52
                                    

"Bay Tomlinson'un şu sanat köşesine de bakın! Harika bir parça!"

"Afrodit'in heykeli olmasın şuradaki?"

"Adam edebiyatçı olduğu kadar gerçek bir sanatkâr da!"

"O da bir şey mi? Piyano da gördüm şu odada, gelin gelin! Mükemmel bir müzik aleti, tuşlara bakın!"

Louis, soru yağmurlarına ve meraklara sabırla cevaplar vermeye çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor, köşkünün her bir detayının incelenip olumlu yorumlar yapılmasıyla hem gururlanıyor hem de yaşam alanının insanlara bu kadar açık olması sebebiyle geriliyordu. 

Büyük ve geniş antrenin aydınlık lambaları altında parıldayan beyaz ahşap merdivenin hemen altındaki boş kısımda bir çello, bir keman, bir de lir çalan üç müzisyen, önlerinde yavaş tonda şarkı söyleyen kadın ses sanatçısına müzik aletleriyle eşlik ediyorlardı. Şarkıcının üzerindeki kare dekolteli beyaz elbise, dirseklerine uzanan ipek eldivenlerle uyum içindeydi. İnsanlar, yüksekçe konulmuş kokteyl masalarında şık dönem kıyafetleriyle sohbet ediyordu. Herkes sakin, genç yazarın evine karşı meraklı ve partinin tadını çıkarmak açısından mutlu görünüyordu.

Elli yaşlarındaki James Jordan Smith, ünlü yazarlarla koyu bir sohbete dalmışken elinde duran şampanya bardağından hararetle yudumlayıp konuşmanın ortasında bir şeyler söylüyor ve gür sesiyle kahkaha atıp diğer elindeki purosundan içiyordu. Kırışmış suratındaki çizgilerden öte, çenesinden boynuna kadar inen kısımdaki kızarıklık ve döküntülü deri pulları onu biraz itici gösteriyordu. Ya da Louis, artık burada bulunmaktan öylesine bunalmıştı ki, her şey gözüne batma noktasındaydı!

Yanından geçtiği insanlarla kısa sohbetler ederek, fırsat bulduğu zamanda üst kata çıkıp pantolon cebinden anahtarını çıkardı. Yatak odasının kilidini açıp içeri girdikten sonra ardından kilitleyip yorgun bir nefes bırakışla birlikte alnını kapıya yasladı. Omuzları çökmüş, ensesinin biraz altındaki acılarla sızlanarak yumdu gözlerini. Bir buçuk saatten fazladır bu partiyi çekmekle kalmayıp, bunu kabul edenin bizzat kendisi olduğunu bilerek öfke de duyuyordu. Bu tür partilerden, kalabalıktan hoşlanırdı lâkin şu sıralar epey aklı doluydu.

"Ne gece ama!" diye söylendi kendi kendine.

"Pek memnun değil gibisin!"

Kendi kendine gülümseyerek, "Evet," diye mırıldandı. Sonra da erkek çocuğunu andıran bir çığlıkla ardına bakıp kapıya yapıştı. Harry de tatlı bir kıkırtıyı eline doğru bırakmıştı istemeden.

"Üzgünüm, korkutmak istemedim."

"Harry!" Şaşkın bir yutkunuş bırakıp merak ve mutluluk karışımı bir bakışla gülümsemeye çalıştı. "Gelmişsin..."

"Beklemiyordun sanırım?"

İstemsiz bir gülüşle ellerini ceplerine yerleştirerek sırtını rahatça kapıya yaslarken, "Bilirsin," dedi. "Kaçan kovalanır ama bir hayalette imkânsızdır bu."

Tekrardan kıkırdadı. Bukleli ve kıvırcık karışımı dolgun saçları yine her zamanki gibi omuzlarına iniyordu. Beyaz, yakasındaki birkaç düğmesi açık ve kolları kıvrılmış gömleği, kareli bilekte pantolonu ve çıplak ayaklarıyla her zamanki gibi karşısındaydı. Ve her zamanki gibi gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu.

"Benim kaçışım da bu kadar oldu."

Louis hâlâ elleri ceplerinde olarak birkaç adım ona gelerek, "Bu kaçışının kısalığını neye borçluyum?" diye sordu. Harry de havada süzülerek usul usul onun etrafında dönerken, Louis de lakayt bir sırıtışla kendi ekseninde dönerek onu takip ediyordu.

Dear Ghost | Larry ✔Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora