ışık

32 3 0
                                    

"Pov Tubbodan"

Yine ordayım, aptal çukurun içindeyim artık zaman algım yok oldu ve ceset kokusundan yoruldum neyseki bunlar insan cesedi değil. Hayvan cesedi olması belki iyiydi. Dediği gibi ışığı takip edicem ama tuzağa gidicem.... başka seçeneğim yok.

Gözlerim bir parıltıyla göz göze geldi çok güzeldi bu ışık. Büyük ihtimalle açlık kafama vurmuştu ama bu ışıklar anılarımı hatırlatıyordu.

Tubbo tekrar kendini o ağacın altında güzel nazik bir havayala birlikte uykuya bıraktı, onun için huzurlu olan tek şey o uykuydu.

"Pov Dreamden"

Evde tek genç olunca canım sıkılmıştı. Telefonla oyalanmak istemiyordum. George hakkında çok fazla merak ettiğim şeyler vardı. Mesela içindeki kişi.
Lavabo izni alıp onun odasına çıktım. Özel eşyalarına bakmak kötü bir fikir olabilirdi. Ama merakımı yenemiyordum.
Lavabo da ki içtiği ilaçları merak ediyordum. Tam bakamamıştım, neydi onlar?
Çekmecelere bakıyordum, bu yanlış birşeydi, günlüğüne bakıyordum, bu yanlış birşeydi.
Kendimi bir an onun çekmecelerini karıştırırken bulmuştum.
O iyi birisi değildi, normal değildi, biliyordum. Çekmecelerdeki kanlı mektuplar, kan bulaşmış sivri kalemler, intihar notları...
Hiçbiri normal değildi. Çoğu kez intihara kalkmıştı, zarar vermişti kollarına. Nedenini anlayabiliyordum.
Kütüphanesinde geziniyordum. Okuduğu kitaplar da normal değildi. Cinayet, ölüm, dehşet, vahşet ve daha fazlası.
Normalde insanların kitap zevkine saygım sonsuzdur. Fakat bu normal miydi?  Bunlar neydi? Bir psikopatın doğuşu mu?
Çöpünde bile kanlı peçeteler, mendiller vardı.

Temizlemiyordu bile. Bunu tekrarlıyor. Hergün kanlı bir peçete, bir mendil. Kendine hep zarar veriyor. Günlükteki şeyler, şok edici. Kanlar ise tedirgin edici.
Annemin seslenişi ile bir an yerimden zıpladım. Dalmışım.
Yüreğime iniyordu!

Odadan çıkmadan önce masadaki eski bir deftere gözüm çaprtı, defteri alıp almamak arasında kalmıştım, en fazla ne olabilirdi ki işim bitince geri getirecektim, sadece bir bir kaç bilgi içindi.

Defteri alıp çantamın içine attım, gitmeden camdan dışarı baktım ve bir şeyde tuhaflık vardı lunaparkın ışıkları yanıyordu. Bu nasıl olurdu ki orası eski bir yer, aklıma Tommyle Georgeun evden çıkmadan önceki konuşması geldi. Annemin ikinci seslenişi ile odadan çıktım.

"Pov Georgedan"

Gondol ve ve etraftaki ışıklar yanıyordu. Bunu nasıl yapmıştı bu üçü çok garipti. Nerdeyse her şey yıkılıcak gibiydi ve çoğunun hayatı solmuştu. Işıklar ise çok canlıydı. Tommy, Fundy ve Michelle adlı kız elektriklerle oynayıp duruyorlardı bu ne için gerekliydi acaba.

Ranboo: Vay be! Ben bile şaşırdım açıkçası.

George: B bende, yani eski bir yer burası.

Ranboo: Katılıyorum, bu arada George, yazın çok iyiydi.

George: Cidden mi!? Sadece onu öylesine yazmıştım yani teşekkürler.

Ranboo: En son ne zaman bir metin okurken ağladım ben bile bilmiyorum George.

George: Teşekkürler tekrardan.

Ranboo: Asıl ben teşekkür ederim, o kan duygusunu ve karakterin ruhsal dengesizliğini çok güzel yazmışsın. Aslında kar biraz dinlenene kadar külüp için yazı yazarmısın?

George: Karl zaten kayıp değilmiydi.

Ranboo: Aslında geri döndü ve biraz karışık bir durum.

Bir şey diyecekken üçlü bizi çağırdı, yanlarına gittim bir kaç alletin ışığı yanıyordu, bunu neden yapmışlardı diye merak ediyordum açıkçası.

shiny townTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon