Stephen'ın zihni, hüzünle dolu anılarının ağırlığı altında ezilirken, annesinin yüzündeki sevgi dolu gülümsemeyi hatırlamaya çalıştı. Annesinin sıcak kucaklaması ve ona verdiği ilk hediye, kalbindeki boşluğu dolduracak kadar tatlı bir anıydı. Mutlulukla dolu anıları, zihnindeki karanlık bulutları dağıtmaya başladı ancak bedenindeki acı, keskin ve inatçı bir bıçak gibi derinlerde hissediliyordu. Acının şiddetiyle gözleri ağırlaştı ve karanlık onu yavaşça sardı. Ejderhanın sırtından, sonsuz boşluğa doğru serbest düşüşe geçti.
Aina, Stephen'ın düşüşünü gördüğünde, kanatlarını güçlü bir şekilde çırparak hızla aşağıya süzüldü. Elinde altın sarısı bir peri tozu küresi belirdi. Bu büyülü küreyi Stephen'ın düşüş yoluna doğru fırlattı. Küre toprağa değdiği anda, yerden yeşil sarmaşıklar fışkırarak yükseldi ve Stephen'ı nazikçe kavradı. Aina, sarmaşıkların arasına zarifçe indi ve onları bir dokunuşla yok etti.
Aina'nın endişe dolu gözleri ile onun koluna nazikçe dokundu. Stephen'ın cildi yanıyordu. Alnına parmaklarını götürdüğünde ateşi adeta bir yangın gibi yüksekti. Elinde gizemli bir enerjiyle sarılmış yeşil bir küre belirdi. "Yaşam," diye fısıldadı. O yeşil küre, onun tenine değdiğinde, ateşin şiddeti adeta bir nebze olsun hafifledi.
Agnes, heyecan ve mutlulukla koşarak yanına gelip, "Aina, sen ne yaptın? " dedi. Yüzünde bir karışıklık vardı; sevinci bir anda baygın durumda olan Stephen'ı fark ettiğinde endişeyle yer değiştirmişti. Aina, onun bu sorusunu daha yanıtlayamadan o bir soru daha sordu. "Bu o çocuk. Neden baygın? Hem sonrasına karışmak yok diye anlaşmıştık. Neden ona yardım ediyorsun? "
Aina, derin bir nefes alarak, "Agnes, üstüme soru yağmuru yağdırdın. Hepsine cevap vereceğim ama önce şu çocuğu ayıltmalıyız, " dedi. Gözleri baygın Stephen'a yönelmişti. Bir an önce ona yardım etme isteğiyle doluydu.
Agnes hâlâ anlamaya çalışan bir ifadeyle, "Bu çocuk neden baygın ki? Hem hani karışmak yoktu? " diye sorusunu yeniden sordu. Kafası hem karışıktı hem de yakın arkadaşının bu yaptığına çok sinirliydi.
Aina anlatacaklarına odaklanarak açıkladı; "O, ejderhanın içindeki kara büyüyü yok etti. Ama bunu yaparken çektiği acıya dayanamadı ve bayıldı. "
"Kılıcı sahip olmayan birisi kullanırsa tabii bu yaşanır. Onun kılıcı tutabilmesi bile bir mucize."
Aina kararlı bir ifadeyle devam etti, "Ben onun sahip olduğuna inanıyorum ama, Agnes. İçimden bir his öyle söylüyor."
"Kılıç asla sahibine zarar vermez, " diye belirtti Agnes. Gözleri düşünceli bir ifadeyle parlıyordu.
"Ama o bize yardım da etti, Agnes. Bir hırsız bunu neden yapsın ki? Hırsızlar kötü olmaz mı? " dedi yalvarırcasına Aina. Agnes onun yüzündeki çatışmaları sezip gözlerini derin düşüncelere daldırdı ve ciddiyetle açıkladı, "Ben Flamea'da yaşıyorum, biliyorsun."
"Bunun konumuzla ne alakası var?"
"Rivelia ve Flamea arasındaki gerginliğin farkındasındır umarım. Kendimi riske atmak istemiyorum. Eğer bu çocuğa yardım etsem ve bu öğrenilse üstüne bir de Flamea'da yaşadığımı anlasalar benim de ülkemin de başına çok büyük şeyler gelecek. Rivelia, Flamea'ya savaş bile açabilir. Ve benim ülkem böyle bir şeyi şu an kaldıramaz. Rivelia Flamea'dan katbekat daha güçlü. " Endişe dolu bakışlarıyla açıkladı bunu ona. Oranın havasının ağırlaştığı hissediliyordu.
"Tamam, Agnes... Sen kendini riske atma o zaman. Ben halledeceğim. " Aina kararlı bir şekilde konuştu ancak gözlerindeki endişe okunuyordu.
Agnes bunu hissetmiş olacak ki, "Ama senin başının belaya girmesini istemiyorum. Hem anlaşmamıza ne oldu? " diye sordu. Durdukları alan karar anının gerilimini hissetmekle dolup taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Dünya: Seçilmiş (TAMAMLANDI)
FantasySihirli Dünya serisinin ilk kitabıdır! Hayat gerçekten çok garip. Sen umudunu kesmek istersen hayat sana yeni umutlar verir bazen de o umuttan daha fazlasını alır senden. Stephen içindeki küçük bir umuda bağlanmıştı. Kötü hayatını kabullense de en...