Etrafa titrek bir bakış attım ve yavaş yavaş ayağa kalktım. Ayakta durmakta zorlanarak çevreye odaklandım. Etraf zifiri karanlıktı. Ateş yakılmıştı. Bu, ateşin yanarken çıkardığı çıtırtı seslerinden belli oluyordu. Ateş yakılmışsa etraf neden karanlıktı? Ateşin o loş ışığı yoktu bile.
Belki gözlerim ortama adapte olur da görürüm diye bekledim. Hâlâ etrafa bakıyordum. Bir anda etraf mor ışıklarla biraz aydınlandı. Resmen mor cehennemdeydim. Mor alevlerin dansıyla çevrili, simsiyah ruhların sessizce gezdiği bir dünya, aynı zamanda gölgeye de benziyordu bunlar ama canlı gibilerdi. Bir tanesi benim yanımdan geçti ama hiçbir şey yapmadı.
Kendi varlığımı sorgularken ellerimi kontrol ettim. Acaba ölmüş müydüm? Eğer ölmüşsem ve burası cehennemse benim de bu ruhlar gibi olmam lazımdı. Bense normaldim. Bu tuhaf diyara ait olup olmadığımı anlayamıyordum. Gözlerim diğer ruhlara takıldı fakat daha sonra benim gibi dönüşmemiş birisini gördüm.
Sinsi bir gülümsemeyle bana yaklaşan o kişi, "Ölüler diyarına hoş geldin, " dedi. Kendi varlığımın sırlarını çözmek için bu adamı ve mor cehennemi yeniden inceledim, burada beni ne tür bir kaderin beklediğini düşünerek.
O ölümcül manzarada etrafımızı saran dumanlı atmosfer, acı dolu çığlıklar ve karanlık yarıklar arasında konuşuyorduk. O, donuk gözleriyle bana bakarken cehennemdeki garip huzurun içinde bulduk kendimizi.
"Ben öldüm mü? " dedim endişeli bakışlarla ona bakarak.
Cehennemin kızgın yüzü, kıvılcım saçan volkanlar ve korkunç manzaraları arasında beni inceleyen o kişi duygusuz bir ifadeyle beni yanıtladı; "Benim ruhum arafta sıkışıp kaldı ve ben bu yüzden böyleyim. Muhtemelen senin durumun da böyle. "Endişeli bir bakışla sordum, "Bu öldüğüm anlamına mı geliyor? "
"Emin değilim," dedi yine sinsi bakışlarıyla ve sırıtışıyla. Sağ kolunu bana uzatarak ekledi,"Şeytanla bir anlaşma yapmak ister misin?"
Şaşkın bir ifadeyle sordum, "Ne şeytanı? Neden bahsediyorsun sen?"
"Canlılar aleminde şeytan olarak anılan birisiyim," dedi ve duraksadı. Bir şey söyleyecekti sanırım. Ellerini kirli sakalına götürdü. Biraz düşündükten sonra, "Ama bence şeytan değilim, " dedi.
"Öyleyse neden kendine şeytan dedin? "
"Düşüncem değişti. Aslında hâlâ değişiyor. Sorguluyorum. "
O, düşüncelerini paylaşırken etrafımızdaki cehennem manzarasına odaklanmıştık. Hafif bir rüzgarın esintisiyle birlikte onun uzun, dalgalı saçları havada dans etti. Cehennemde olması tuhaf, ama şaşırtıcı bir şekilde huzur vericiydi.
"Sanırım cehennemdekiler artık isyan etmeyi durdurdular ve uslu oldular. Rüzgarla ödüllendirildik. Her neyse. "
"Neden benimle anlaşma yapmak istiyorsun?" diye sordum merakla beklerken.
Gözleri hüzünle doluydu."Ruhumun huzura kavuşmasını istiyorum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Benliğimi yavaş yavaş kaybettiğimi hissediyorum. Ruhum buradan siliniyor." Cehennemin çırpınışları içinde kendi varlığını kaybetmenin acısı yüzünden çaresizlikle boğuşuyordu.
"Ben sana bu konuda nasıl yardım edebilirim ki? "
"Bilmiyorum, " dedi. Sesindeki keder hissediliyordu. Ah çekti. Ses tonu geçmişteki acılarına dair derin izler taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Dünya: Seçilmiş (TAMAMLANDI)
FantasySihirli Dünya serisinin ilk kitabıdır! Hayat gerçekten çok garip. Sen umudunu kesmek istersen hayat sana yeni umutlar verir bazen de o umuttan daha fazlasını alır senden. Stephen içindeki küçük bir umuda bağlanmıştı. Kötü hayatını kabullense de en...