44-ɪᴢɪɴ

15 3 4
                                    

“annen seni sevmiyordu Marry çünkü.. O delirdi, seni ilk başta - yani doğmadan önce - çok severdi ama benim de tam olarak anlayamadığım bir nedenden dolayı delirdi, ” dedi Gallert “anneni tanıyamaz hâle geldim, o sevimli kadın nasıl buna dönüştü inan bilmiyorum.. Sanki bir lanet gibi” biraz düşünceliydi, hiç bir insan durduk yere delirmezdi ve Gallert'te bunun nedenini merak ediyor gibiydi.

“peki bana bunları neden anlattın baba? ”diye sordu Marry, ağzından haklılık akıyordu, hakkaten neden sormuştu ki? “çünkü annenin gittiği gün hâlâ üzüldüğünü biliyorum, gerçekleri bilmen gerekiyordu ki bunlar çok ağır gerçekler değiller” sanırım haklıydı, Marry annesini hâlâ çok özlüyordu ve galiba bunları duymak onu pek de rahatlatmamıştı, yine de artık annesini çok da seviyor değildi, yani yavaş yavaş annesine olan saygısı azalmıştı, ama yine de o onun annesiydi, ondan nefret edemezdi “sağol baba.. Sanırım şimdi uyuyacağım”

Gallert başıyla onayladı, sonra da ona gülümseyip ışığı kapatarak odadan çıktı.

Marry o gece annesiyle ilgili bir çok kabus gördü, çoğu da sanki gerçekten farksızdı, fakat Marry sabah uyandığında çoğunu hatırlamıyordu.

Sabah uyandığında karnı zil çalıyordu, uzun süredir ilk defa bu kadar aç uyanmıştı, tam yataktan kalkıp su içecekken evlerinde bellevi isminde bir ev cini olduğunu hatırladı “Bell!! ” diye ev cinine seslendi, biraz sonra küçük ayakların yere hızla vurarak koşma sesi gelmeye başladı, hemen ardınden Bellevi içeri girdi “bayan Grindelwald, beni mi çağırmıştınız? ”

“elbette seni çağırdım, bu evde Bell diye başka biri mi var? ” dedi Marry cine bakarak “neyse Bell, karnım zil çalıyor git te hazırla, ha, bir de gidince posta kutusunu kontrol et, bütün dergi ve ya dergimsi şeyleri odamda görmek istiyorum” Bellevi onu bir süre dinledi, sonra kafasını sallayıp hızla odadan çıktı.

Bellevi odadan çıkınca Marry kalkıp giyindi, sonra saçını taradı ve gelişi güzel bir topuz yapıp kahvaltı için aşağı indi.

Aşağı indiğinde Bellevi kahvaltıyı hazırlamıştı, Marry artık bu ev cinine şaşıyordu, nasıl bu kadar hızlı sürede kahvaltı hazırlayabilmişti ki? Yemekleri pişirmek bile daha uzun sürerdi “Bellevi, sihir mi kullandın? ” diye sordu Marry düşünmeden, hiç bir büyücü ve ya ev cininin bu kadar hızlı yemek yapabileceğini düşünmüyordu “e-evet efendim.. Sizin için hızlıca hazır olsun diye yemin ederim kötü bir isteğim yoktu-” dedi Bellevi, Marry zaten tahmin etmişti bunu. Sihir kullansa da takdire şayan bir şey yapmıştı, bu kadar hızlı yemek yapmak sihirle olsa bile her yiğidin harcı değildi. “sorun değil Bellevi, bu kadar hızlı yemek yapmana şaşırdım, seni takdir ediyorum” dedi Marry ev cinine bakarak, ev cinin bir an gözünün içi parladı, ona genelde işlerini veren kişi Marry'in babasıydı ve belli ki çok fazla takdir edilmiyordu.

Marry yemeğini yedi, çok hızlı hazırlandıysa bir o kadar da lezzetliydi. Marry masanın üstünde ki gelecek postasını aldı ve ilk sayfasına bir göz attı.

Dergi her zaman ki gibiydi, ama Marry'in ilgisini çeken tek bir başlık vardı: Sirius Black.

Evet, Sirius Black konulu bir çok makale, yazı vardı, çoğu da onun işlediği suçlardan ve Azkaban'dan kaçıp hâlâ bulunamamasından söz ediyordu. Marry bir kaç köşe yazısını okudu, en sonunda onun ile ilgili olan bir söyleşiye denk geldi, yazarı Rita olmasa da söyleşiyi veren Rita'ydı, Marry o kadının yazdığı makaleleri ve ya verdiği söyleşileri pek sevmiyordu çünkü o kadın genelde konuları saptırıp adamı  haksız gösteriyordu. Marry yazarına baktı, iç çekti ve okumaya başladı.

Sirius Black ve Suçları
"Eminim çoğunuz bu Azkaban mahkumunu biliyordur", diye anlatıyor skeeter, " bu adam Hogwarts  yıllarında bile garip bir adammış, insanlarla dalga geçip onlara lanet yollamayı seven bir elemanmış, yani suça yatkınlığı varmış" bu bilgilerin kesinlikle doğru olduğu hakkında kendini kanıtlamaya çalışmıyor, kendinden oldukça emin gözüküyor “çoğunuzun da bildiği üzere, Sirius Black Peter Pettgrew'i ve daha bir çok insanı öldürme suçundan dolayı Azkaban'da tutuluyordu, bu adam korkunç birisi, tam anlamıyla korkunç" diyor Skeeter yüzünü olduğunca buruşturarak , "ve şimdi o Azkaban'dan kaçmış, bunun tek nedeni  adamın deli olması olamaz eminim bakanlık bunun ile ilgili daha çok önlem alacaktır. Fakat bu korkunç adam dışarıdayken korkmamanız için bir sebep yok. " kadına soruyoruz; ondan tamamen nefret etmiş gibisiniz, bunun tek nedeni insanları öldürmesi mi? "Elbette sadece bu değil; bay Severus Snape ile yaptığım bir konuşmada konu biraz eskilere dayandı ve onun gençlik yıllarına kadar ulaştı, yani adamın Hogwarts hayatı hakkında da bilgi sahipiyim, o iğrenç birisi, ve bunun hakkında yazacağım makalem yakında sizlerle birlikte olacak" batan Skeeter kendi reklamını yapmadan da duramıyor.

Marry daha fazlasını okumak istememişti, nedense canı istememişti, dergiyi kenarı koydu.

Marry biraz kitaplarıyla vakit geçirdi, onları saydığında bir kitapın eksik olduğunu fark etti ve onu aramaya koyuldu, kitapı en sonunda yatağında buldu, o oraya nasıl gitmişti ki?

Biraz sonra camından gelen bir tıklama sesi duydu, bu ses alışıldıktı: yine bir baykuş gelmişti.

Marry yaklaşıp camı açtı ve baykuşu içeri aldı, baykuş odasının tavanında bir kez dönüp Marry'in omuzuna kondu ve Marry mektupu baykuş'un ayağından aldı ve baykuşu henüz uyımakta olan Melanie'nin yanına koydu - Melanie için kafes kullanmıyordu, nereye giderse gitsin her türlü akişm orada oluyordu -. Mektubu açtı, el yazısını hemen tanımıştı, bu mektup: Draco Malfoy'dan geliyor olmalıydı.

Sevgili Marr, nasılsın?
Beni sorarsan iyiyim falan, çok bir şeyden bahsetmek istemiyorum, neden bukuşmuyoruz? Hadi ilk tanıştığımızda gittiğimiz dondurmacıya gidelim!

Bu mektup Marry'in cidden hoşuna gitmişti, hazurlandı ve aşağı babasının yanına indi, babası mutfakta kaymak birası içerken bir yandan gelecek postası okuyordu.

“baba senden bir şey isteyebilir miyim? ” diye sordu Marry, “elbette kar tanem, ne istemiştin? ” Gallert bakışlarını gelecek postası'ndan ayırıp Marry'e baktı, “şeyy.. Eğer izin verirsen Draco ile beraber şu dondurmacıya gitmeyi çok isterim” dedi Marry babasına bakarak.

Gallert kaymak birasından bir yudum alıp gelecek postası'na döndü “hayır.”.

Marry hayal kırıklığına uğramıştı, babasının izin vereceğine nornalde emindi “neden babacığım? ”, Gallert Gelecek Postası'na bakmayı sürdürürken Marry'e bakmaya yeltenmedi bile “çünkü Marry, açıkçası onlara güvenmiyorum. ” babası haklıydı, onlar yüzünden başına bir sürü şey gelmişti, fakat zaten Draco ile baş başa olacaktı, babası da Azkaban'daydı, yani güvenmemesi için hiç bir sebep yoktu

“ama kendimi koruyabilirim baba!! Ayrıca Cissy abla olmayacak ki sadece Draco ve ben” dedi Marry, babasının gelecek postası'nı rulo haline getirip masaya koyuşunu izledi “yine de güvenmiyorum, onlar bizi sırtımızdan bıçakladılar, soylarının kurutulmaya ihtiyacı var. ” tamam, sırtlarından bıçaklamış olabilirlerdi ama Draco'nun ne suçu vardı ki? “baba onun bir suçu yok ki! ”

“ha babası ha o Marry, ne fark eder ki? ” diye sordu Gallert, normalde Marry kim olursa olsun babasına boyun eğerdi ama nedense onunla buluşmayı çok istiyordu, “o zaman adam falan gönder baba ama lütfen gideyim” dedi Marry, şansını olabildiğince zorlayarak gitmeye hak kazanmaya çalışıyordu “Marry sana hayır dedim! Bir bildiğim var ger halde! ” dedi Gallert, artık sinirlenmişe benziyorfu ama bu Marry'i isteğinden döndüremezdi.

“ama yalvarırım- lütfen-- bak ben senin tek çocuğunum hadi bak n'olurr”, Gallert derin bir iç çekti “sizi uzaktan izliyor olacağım. ”

Mrs Grindelwald..? Where stories live. Discover now