Hâr 13 | Bir Avuç Yalan

399 46 74
                                    

Hâr

♪ çağan şengül, bir avuç yalan

♪ lana del rey, love

♪ dolu kadehi ters tut, kaçar gider

꧁•⊹٭13٭⊹•꧂

Bir Avuç Yalan

Bir avuç dolusu yalanın içerisinde boğuluyorsun. Gerçeklerin seni yaşatacağına inanıp umut ediyorsun ama seni kurtaracağını sandığın gerçekler bileklerine dolanıp seni dibe çeken yosunlara dönüşüyor.

Birini kaybettiğin zaman kalbine oturan o özlem hissi kadar acı veren başka ne vardı? Hiç bilmiyordum. Babamı kaybettiğimizde hep o çalışma odasında bulacağıma inanarak oraya giderdim, oysa o odadaki kahverengi, eski tarz mobilyalar arasında durmaktan pek hoşlanmazdım. İçeride olmadığını bile bile o kapıyı açıyor, onu her zamanki gibi satranç tahtasının başında bulmayı bekliyordum.

Ama her bekleyiş istediğimiz bir şekilde sonuçlanmazdı. Babam bir daha o satranç tahtasının karşısında durmadı diye o satranç tahtasını yakmak istedim, annem bana son anda engel olmuştu. Anılardan veya eşyalardan kurtulmak neye yarardı? Ölen ölmüştü ve sen geride kalmıştın. O eşyanın ortadan kaybolması kalbindeki acıyı reddetmene yardım etmezdi.

Babamın kendisini kaybettiği dönem olduğunu hatırlıyordum, onunla en son gittiğimiz satranç turnuvasına hazırlanıyordu. Normalde de çok sık satranç oynardı ama o bu sefer daha farklıydı. Kazanmıştı, her zamanki gibi. Ben babamı hiçbir zaman ağlarken görmemiştim; her kazandığında omuzlarını dik tutar ve o sert çehresinde insanların kibir diyeceği ama sadece gururdan başka bir şey olmayan o ifade olurdu.

Ama o gün babam o turnuvayı kazandığında bana sarıldı ve ağladı.

Duymadığımı veya anlamadığımı sanmıştı ya da anlıyor olmamı bile yok saymıştı, bilemiyorum. Hiçbir şey sormamıştım, o da zaten hiçbir şey dememişti. Sonrasında beni bir restorana götürmüş, birlikte yemek yemiştik. Babamın belki de bana en çok ilgi gösterdiği gün, o gündü. Şimdi düşündüğümde sanki ölecekmişim de son günlerimde beni mutlu etmeye çalışıyor gibi geliyordu.

Hazer'le yaptığımız hep bundan ibaretti.

Gezmekten artık isyan eden ayaklarımda ağrı oluşmuştu. Gözüme kestirdiğim bir banka oturdum ve üzerimdeki ceketin cebinden telefonumu çıkarıp gelen aramalara ve mesajlara baktım. Annemin sabahın sekizinde beni aramasına karşı ekrana garip bakışlar attım. Mesaj atmıştı ama o an gözüme takılan Kaner'in mesajıyken ona tıkladım ve mesajına cevap verdim.

Kaner: Nereye gittin sabah sabah?
Kaner: ?
Kaner: ???

Hera: Yürüyüş yapıyorum.

Mesajı iki saniye sonrasında okumuş, cevap yazmıştı.

Kaner: Bu havada mı?
Kaner: Eve gel, daha tam iyileşmedin.

Hera: Hava güzel, pencereyi açıp bakarsan görürsün.

Kaner: Yürüyüş yapmak için fazla soğuk.
Kaner: Daha da kötüleşmeden gel.

Hiçbir şey yazmadım. Telefonu sessizden çıkarıp diğer mesajlara göz attım. Annemle konuşmamak da ne kadar inat ediyorsam o da konuşmak için çabalıyordu. Bir süre gerçekten bu konudan uzak durmam gerekiyordu yoksa kafayı yerdim. Başka bir mesaja takıldı o an gözlerim, Kaner bir soru işareti daha atmıştı. Görüldü atmış olmamdan dolayıydı. Ona da görüldü attım.

HARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin