11. Bölüm

28 8 0
                                    

Yılbaşına bir kaç gün kalmıştı ve yurtta tatlı bir telaş vardı. Odalar süsleniyor ve o gün ne yapacakları planlanıyordu. Daha hediye almayanlar da dışarıya gönderiliyordu.

Jihoon bu tatlı telaşı çok şirin bulmuştu ve burada olduğu için içinden minnet duydu. Junkyu'nun hediyesini almıştı, bu bir arkadaşlık kolyesiydi. Ona hemen vermek istiyordu.

Araları beklediğinden de daha çok yakındı. Bütün günü birlikte geçiriyor, bazen beraber uyuyorlardı. Ona çok alışmıştı Jihoon, arkadaşlıktan öte bir şeydi sanki aralarındaki. Bu duygu durumuna bir ad koyamamıştı, bunu düşünmemişti bile.

Bazen sebepsiz yere ya da Junkyu'yla çok yakınken kalbi hızlanıyordu ama buna da bir ad koymamıştı.

Arkadaşlıklarını bozacak her eylem onun beynimden uzaktı. Bir taraf için öyleydi tabii. Diğer taraf içindeki hislere bir isim arıyordu.

Junkyu, beynin Jihoonla işgal edilmesine sebep arıyor ama bulamıyordu. Ondan hoşlanma ihtimali onu korkutmuştu. Eski anıları aklına geliyordu ve bu sebeple bulduğu bu sonucu anında silmişti.

Sadece arkadaşız diyorlardı içlerinden ikiside. Sadece arkadaş...

~•••~

"Junkyu."

"Ne oldu Jihoon?"

"Kime ne aldın söylemeyecek misin?"

"Bugün yılbaşı zaten. Görürsün akşam."

"Uff iyi be."

Junkyu, mızmız Jihoon'nun başını okşadı.

"Böyle yapma ama. Hadi bir şeyler yiyelim."

Güzel gülümsemesi, Jihoon'u ikna etmeye yetmişti.

"Tamam gidelim."

Tam giderken Jihoon'nun telefonu çaldı ve Junkyu'ya önden gitmesini arkasından geleceğini söyledi. Telefonu eline aldı annesi arıyordu.

"Alo."

"Jihoonum nasılsın canım?"

"İyiyim anne, sen?"

"Bende iyiyim. Seninle önemli bir şey konuşmak için aradım."

Jihoon yavaştan gerilmeye başlamıştı. Annesi sık sık aramazdı ama arayınca da sadece neler yaptığını sorardı.

"Sorun nedir anne, birine bir şey mi oldu?"

"Evet canım, deden şu sıralar iyi değil. Doktor son dönemi olabileceğini söyledi."

"Ne!"

Yılları dedesinin dibinde geçmişti.

"Dedenin son zamanların da onun yanına olmanı istiyorum Jihoon. Busan'a geri dönmeni istiyorum."

Derin bir nefes aldı Jihoon, sözleri sindirmeye çalışıyordu. Annesi konuşmasına devam etti o konuşmayınca.

"Şirketten izin aldım, sana uzun süreli bir izin verdiler. İstediğin zaman geri dönebileceksin merak etme. Yanına birkaç tane tişört al, şirket yurda araba gönderdi, seni direkt otogara bırakacaklar."

Her şey çok hızlı gelişiyordu. Akşamki yılbaşını hayal ederken şu an Busan'a gidiyordu.

"Seni seviyorum tatlım. Vardığında ara, görüşürüz."

"Görüşürüz anne."

Telefonu kapattı, ekran karardı. Kendiyle bakışabiliyordu artık. Junkyu'ya ne demeliydi? Bu durumu anlayışla karşılardı bundan emindi.

Oturduğu yerden kalktı ve Junkyu'yu bulmak için yurtta dolaşmaya başladı. Onu göremeyince yanından geçen arkadaşını durdurdu.

"Junkyu'yu gördün mü?"

"O dışarı çıktı. Alacağı birkaç bir şey varmış."

"Tamam teşekkürler."

Onunla yüz yüze konuşmak istiyordu. Telefonda bu durumu açıklamak... Hiç iyi olmazdı. Hiçbir şey iyi gitmiyordu.

"Jihoon. Hadi gidelim."

Şirket çalışanı olan kişi Jihoon'u almaya gelmişti. Gitmek için acele ediyordu.

"Tamam hyung, eşyalarımı alayım, geliyorum."

Odasına gitti, çantasını eline aldı ve dolabında ne bulduysa çantaya attı. Gitmeden önce Junkyu için ufak bir not yazdı ve üstüne hediyeyi bıraktı.

Bu şekilde veda etmek kalbini çok acıtıyordu. Son bir kez sarılmak istedi ona.

Odaya, onunla beraber kaldığı odaya, son bir kez daha baktı ve kapıyı arkasından kapatıp gitti.

~•••~

ZAMAN || Jihoon ve JunkyuWhere stories live. Discover now