27. bölüm

50 10 28
                                    

Jihoon'nun yalnızlığı iliklerine kadar hissettiği dakikalarda kalbine canını yakmayan ama varlığıyla rahatsız eden bir ağrı saplanıyordu. Çevresindeki insan sayısı azalmamış artmıştı ama.

"Junkyu. Beraber gidelim şirkete?"

Junkyu'dan ses gelmemişti, orada olup olmadığını kontrol etmek için yattığı ranzadan aşağıya baktı. Yüzünü duvara dönmüş bir şekilde yatıyordu.

"Junkyu?"

"Seninle konuşmak istemiyorum."

Duyduğu cümle beynine bir ok gibi saplanmıştı Jihoon'nun. Birkaç haftadır ondan uzaklaşma davranışlarını dile dökmüştü Junkyu.

"Neden?"

Bir süre cevap gelmeyince yerinden kalkıp aşağıya indi Jihoon. Junkyu'nun yatağının dibine oturdu.

"Konu Junseo hakkında mı?"

Junkyu yattığı yerden aniden kalktı. Kaşları çatılmış bir haldeydi. Ek olarak hafiften gözleri şişmiş kızarmıştı, ağlamış gibi duruyordu.

"Bunu nereden çıkardın?"

"Sizi duy..."

Dediği şeyi fark edince sustu. Eğer o gün olanları bildiğini söylerse Junkyu'yu zor durumda bırakabilirdi.

"Yani aranızın iyi olmadığını söylemiştin. Sana bir şey yapmış ya da sözel olarak tehdit etmiş olabilir dedim. Eğer öyle bir şey varsa bana anlatabilirsin Junkyu."

Ellerini Junkyu'nun ellerine uzatarak tuttu. Gözlerini kucağındaki ellere dikmişti genç adam.

"Biz en yakın arkadaşlarız sonuçta Junkyu."

Bu dokunuş ve ilgi Junkyu'da bir anlığına gerçeklik algısını yitirivermesine sebep olmuştu. Ama tabii son söyledikleri sayesinden gerçeklik yüzüne tokat gibi çarpmıştı.

"Evet biz arkadaşız. Evet."

Ellerini onu tutan kişiden çekti.

"Anlatmalıyım, evet. Sonuçta biz arkadaşız!"

Jihoon, Junkyu'nun bu sert çıkışına anlam verememişti. Aslında aklına bir şeyler geliyordu ama...

"Sana ne söyledi Junkyu? Niye benden kaçıyorsun?"

O gün konuştukları konu Jihoon hakkında olunca aklına söyleyebileceği hiçbir şey gelmiyordu.

"Konuş benimle."

Junkyu'nun bu masum hâli Jihoon'u etkilemişti ve fark etmeden elini tutmak için yeniden ona doğru uzanmıştı. Aralarının düzelip yeniden yakın olma ihtimali Jihoon'u mutluluk sarhoşu etmişti şimdiden.

Tam o sırada kapı aniden açıldı. Junkyu hemen Jihoon'nun elini bıraktı ve oturduğu yerden kalktı. Jihoon ise elleri boşlukta öylece Junkyu'nun kalktığı yere bakıyordu.

"Junseo?"

Junkyu'nun dehşetle dolu sesi odaya doldu. Kafasını Jihoon'a doğru çevirdi. O da ayağa kalmış ve gelen kişiye bakıyordu.

"Yanlış zamanda mı geldim? Affedersiniz(!)"

"Niye geldin?"

Jihoon öne doğru adımlamış ve hafifçe kollarını açarak Junkyu'nun arkasında durmasını sağlamıştı.

"Çekimin başladığını söylemeye gelmiştim. Bakıyorum da sevgilini koruyorsun Jihoon. Ne kadar da sevimli(!)"

"Yine ne saçmalıyorsun sen Junseo?"

Junkyu çok fazla paniklemeye başlamıştı, yaşananlar mantıklı düşünmesini engelliyordu. Az sonra olacaklar da bunun sebebiydi.

"Daha ondan hoşlandığını söylemedin mi Junkyu? Bende sizi öyle yakalayınca yeni bir çiftimiz oldu sanmıştım."

"Ne!"

Junkyu konuşmaları dinlememişti ama ortamdaki tehdit vari havayı hissediyordu. Bunu yok etmek ve onu buradan göndermek için yavaşça öne çıkarak Jihoon'u aştı ve Junseo'nun önünde durdu.

"Seni bugün eleyeceğim Junseo. Artık birbirimizi bir daha görmeyeceğiz."

"Bakacağız Junkyu. Birimizden bir gidecek. Ama senin gideceğinden oldukça eminim. Böyle yeteneksiz birini gruba almayacaklarını düşünüyorum."

"Şimdi git buradan Junseo."

Başka bir şey söylemeden çıktı. Ona bu sefer bir şey yapmamıştı, değil mi?

"Benden mi hoşlanıyorsun Junkyu?"

~•••~

ZAMAN || Jihoon ve JunkyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin