Chan elinde atkı ve yıldızı ile seungmin'nin mezarına gitti, uzandı sönmüş yıldızının üzerine. Toprağını göz yaşları ile ıslattı, mezarlığın üstündeki çiçeklerin kokusunu çekti içine, özlemişti yıldızını...
"Çok özür dilerim seungmin..."
Ardından sevdiğinin mezarının başına bir öpücük kondurarak evine döndü Chan.
Yatağına uzandı, ağlıyordu. Onun bu çığlıklarını dört duvar dışında hiç kimse duymuyordu. Chan yalnızdı böyle gitmeye devam ederse Minho da Chan gibi yalnız kalacaktı zamanı daralmıştı minho'nun da.Minho ise okul çıkışında Chan'ın evine gitmişti nasıl olduğuna bakmak için derin bir nefes aldı ve zile bastı nasıl bir yüzle karşılacağını az çok tahmin ediyordu.
Chan kapıyı açtı, ah nasıl bir haldeydi bu böyle. Gözlerinin altı şiş, göz yaşı yerine kanlar akıyordu gözlerinden. Saçları dağınıktı, sesi boğuktu. Göz yaşlarını, ah daha doğrusu kanlı yüzünü sildi Chan,
"Gelsene minho içeri"
Minho karşısında gördüğü yüz ile buz kesmişti Chan nasıl bir haldeydi böyle?
İçeriye geçti salon dağınıktı masanın üstünde Seungmin'in fotorafını gördü ve eline aldı, gözlerinin doluluğu ile Chan'a baktı ve elini Chan'ın kalbine koydu
"Çok mu acıyor"
Olumlu anlamda salladı Chan başını
"Evet... çok."
İkiside oturdu ve bir süre sessizliği dinledi
Daha sonra bu sessizlik sustu ve Minho konuşmaya başladı.
"Ailem"
Yutkundu ve göz yaşları akmaya başladı
"Bende ailemi kaybettim Chan. Sekiz yaşımdayken, bir çocuğun alabileceği en ağır haberi aldım."
Chan şaşkınlıkla onu dinliyordu.
"Hiç kimsen yok mu?"
Minho kafasını salladı ve telefonundan kardeşinin fotorafını açıp Chan'a gösterdi.
"Tek kardeşim ve ben kaldık bu hayatta"
Chan şaşırmıştı minho buradaysa kardeşi neredeydi?
"Kardeşin nerede minho?"
Minho zorda olsa araladı dudaklarını, kısık bir sesle cevap verdi.
"Korede"
Chan anlayamıyordu, ailesi ölmüşse tek kardeşi ile o kalmışsa neden kardeşini korede bırakıp buraya gelmişti?
"Sen neden buradasın peki, yada onu neden getirmedin?"Minho göz yaşlarını sildi,
"Yakında gideceğim zaten"
Chan şaşkınlıkla, aynı zamanda kırgınlıkla araladı dudaklarını
"Ne, neden?"
Öyle olması gerekiyordu, bir önce Jisung'u öldürüp gitmesi gerekiyordu.
"Kısa süreliğine geldim ben buraya Chan, başta sizinle yakınlık kurmamamın sebebide buydu"
Ardından ayağı kalktı."Aç mısın bir şeyler hazırlayabilirim istersen?"
"Hayır minho iştahım yok teşekkür ederim"
Minho sırıtarak mutfağa geçti"Hmm demek açsın hiçbir seyinde yerini bilmiyorum. Ne yapsam ki? En iyisi yemek sipariş edeyim"
Chan ısrar ediyordu, gerçektende bir şey yemek istemiyordu ama minho bu jisung dışında kimsenin ona inatı sökmezdi.
"Pizza mı, hamburger mi?""İkiside değil minho, lütfen."
"Bize iki pizza lütfen"
İkiside birbirlerine bakarak gülümsedi ardından evi toplamaya başladılar.
Acını paylaşıcak birinin olması, seninle birlikte ağlayan, seninle birlikte gülen birinin olması bu dünyadaki en tatmin edici şey olabilirdi.
Kapının çalması ile beraber ikiside pizzalarını alıp yemeye başlamıştı.
☆
Han, Chan'dan farksız sayılmazdı, Felix ve Hyunjinde.
Üçüde koltukta öylece oturuyordu göz yaşları ile beraber. Hiç biri tek kelime edemiyordu Seungmin ile alakalı. Buna haklarının olduğunu düşünmüyorlardı, hala daha bulamamışlardı kardeşlerinin katillerini çünkü, vicdan azabı çekiyorlardı bunun için.
Çok canice ölmüştü seungmin, silahlı saldırıya kurban gitmişti ve ceseti ormanlık bir alana atılmıştı üçününde gözünden gitmiyordu o siyah örtünün altında yatan seungmin...
Bu evin içinde eskiden seungmin'in gülüşleri yankılanırdı, şarkıları söylenirdi şimdi ise sadece sessiz ağlayışlar duyunuyordu. İki yıldır üçü içinde hayat renksizdi.
Üçüde ayrıldı birbirlerinden Hyunjin evine, han ve felix ise odalarına çekildi.
Hava çok mu soğuktu, yoksa içlerinden bir parçanın eksikliği mi üşütüyordu onları?