~4~

1.8K 144 16
                                    

Mahkemeden çıkıp evime doğru yürümeye başlamıştım.
Taksi ile gelmiştim ama yürümek istiyordum.
Bazen insan yürürken sadece yol katetmiyor, arkasında bırakıyordu düşüncelerini, uzaklaşıyordu zihnini karalayan şeylerden.
Kafamı toplamak istediğim zaman genelde yürürdüm.
Bazen aklım o kadar dolu oluyor ki yürürken gözümün önünü göremiyorum.

Zor tabi, insanın her şeyi kendi halletmeye çalışması, her yorulduğunda kendine yaslanması kolay değil.
Bazen yıkık bir duvar Bile olsa sırtını bir yere yaslaması gerekiyor insanın...

Cebimden eksik listesini çıkarıp yolumun üzerinde olan markete gitmiştim.
Gayet sade bir hayat sürüyordum.
Kalkıp işe gidiyor, Sonrasında'da eve geliyordum.
Arada markete gidip eksikleri alıyordum.

Bazen kedim Ciklet ile güneşin doğuşunu izlemek için sahile çıkıyorduk.
Ve evet ismi Ciklet, bu hayatta yüzümü güldüren tek varlık olduğu için ona komik bir isim vermek istemiştim.
Ciklet daha aylıkken çöpün kenarında miyavlarken duymuştum sesini, hemen alıp eve getirmiştim.
Kader ortağım gibi geliyordu Ciklet.
Sonuçta oda çöpe atılmıştı, bende.
Bir hayvanda çöpün kenarına bırakılabiliyordu insanda...

Yaklaşık 2 sene olmuştu Ciklet'i eve getireli, birlikte yaşıyorduk.
Hayatıma renk katmıştı gelişi,
ev arkadaşım, tek arkadaşımdı...
Kediden arkadaş mı olur ? demeyin. Yeri geldiğinde insandan'da olmuyordu...

Eksikleri alıp marketten çıkmıştım. Az sonra eve geldiğimde kapıyı açar açmaz Ciklet bacaklarıma dolanmıştı,

"Birileri beni çok özlemiş galiba?"
Kapıyı kapatıp hemen mutfağa
geçmiştim, paketleri masanın üzerine bırakıp Ciklet'in mama kabında azalan yeminin üzerine yeni aldığım mamadan ekledim.

yemeğe başladığında gülümsedim.
Mutfaktan çıktığımda kıyafetlerimi değiştirip abdestimi aldım.
Öğle namazını gecikmeden kılmam gerekiyordu.
Namazları geciktirmeyi sevmiyordum.
Sonuçta namaz bir çağrıydı, insanın günahlarını arkasında bırakıp Rabbi ile konuşması için bir çağrı.
Üstelik doğrudan Rabbin çağrısı...

Seccademi serip namazımı eda edince
Ellerimi açıp duâ etmeye başladım.
Derdimi anlatacağım tek kişi Allah'tı Hayatım da, ve ben 'O'nunla konuşmaktan çok büyük haz duyuyordum.

"Ey Rabbim sana çok teşekkür ederim.
Bir çocuğun daha hayatının kararmamasına beni vesile kıldığın için hamd olsun..."
Günlük duâlarımı da edip Seccademi katlamıştım.
Koltuğa uzandığımda Ciklet hemen yanıma kıvrılmıştı.

Genelde mahkemelerden sonra çok yorgun oluyordum, belkide hasta bedenim bu kadar adrenalini kaldıramıyordu.
İnsanın çaresizce ölümü beklemesi kötüydü belki ama bunun bilincinde olması güzeldi.

Beni ayakta tutan şey inancımdı,
İnsan inandığı kadar yaşardı bence.
İnancı kadar şekillenirdi hayatı

Ne diyordu Cahit Zarifoğlu ;
" Bir duruşu olmalı insanın.
Bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası olmalı... "

Koltuğun kenarında dün bıraktığım kitabımı alıp okumaya başladım.
Kitap okumak bence bir tercih değil zorunluluktu.
Eğer kaliteli bir insan olmak istiyorsak okumalıydık.
İnsan okumazsa bilemezdi,
Bilemezse eksik kalırdı.
Kuran'ın ilk emri" Oku " değilmiydi zaten...

Bence kendini yalnız hisseden herkes önce kuran okumalıydı.
Rabbimiz kuranı kerimin çoğu ayetinde bizimle birlikte olduğundan bahsederken,hala çok yalnızım demek nankörlüktü.

Ben usul usul kitabımı okurken Ciklet çoktan kucağımda uyuya kalmıştı.
Yaklaşık 10 sayfa okuduğumda benimde gözlerim kapanmaya başlamıştı.

.........

Bir yandan akşam yemeğini hazırlarken telefonumdan dava mail'lerine bakıyordum adı belli olmayan biri mail gönderdiğinde hemen üzerine tıkladım mesajın,
Eve gelirken yolda çekilmiş fotoğraflarımın altında ki yazıyı okudum

"yerinde olsam bize bulaştıktan sonra sokaklarda bu kadar rahat gezmezdim"


(Arkadaşlar yeni bölüm bildirimi düşmüyor maalesef, her yeni bölüm attığımda panoya yazacağım. Haberdar olmak için beni takip edebilirsiniz) 

MÜDDESSİRWhere stories live. Discover now